Divan Edebiyatı (13-19. Yüzyıl)
Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.
- Divan Şiiri
Divan Şiiri Nazım Biçimleri
Divan Şiiri Nazım Türleri - Divan Edebiyatında Nesir
Sanatlı (süslü) Nesir
Sade Nesir
Orta Nesir
Divan Edebiyatı Temsilcileri
– Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
– Tüm şairlerin kullandığı, mazmunlar (kişileşmiş, kalıplaşmış sözler) kullanılır.
– Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamamlamalara sıkça yer verilir.
– Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Beyit bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu işler.
– Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir.
– Kafiye göz içindir. Genellikle zengin kafiye kullanılmıştır.
– Şiire başlık konmaz. Her şiir redif veya türünün adı ile anılır.
– İnsanın iç dünyasına yönelik soyut ve kitabi edebiyattır.
– Özgün değil taklitçidir.(Arap ve Farsça edebiyat etkisindedir.
– Nazım birimi olarak gazel, kaside, Rubai gibi Arap ve Fars edebiyatından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi tuyuğ ve şarkı gibi divan edebiyatının Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Divan Şiiri
Divan edebiyatında nazım yani şiir çok daha ağır basar. Bu şiirler ise kalıplaşmış düşünce ve hikâyeler içerin mazmunlar etrafında şekillenmiştir. Divan şiirine bakıldığında bu ortak kalıpların dışına pek çıkılmadığı görülür. En çok kullanılan mazmunların başında ise “Aşk-Aşık-Maşuk” yer almaktadır.
– Divan şiiri, ilk örneklerini 13. yüzyılda vermeye başlamış; 19. yüzyılda ise etkisini yitirmiştir. Divan şiirinin ilk şairi Hoca Dehhani’dir.
– Sanat için sanat anlayışı benimsenmiştir.
– Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
– Nazım birimi olarak beyit kullanılmıştır; ancak tuyuğ, şarkı ve rubailerde dörtlük kullanılır.
– Daha çok tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
– Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, süslü, özentili, ağır bir dil kullanılmıştır. Divan şairlerinin ustalığı, belirli kurallara uyarak benzetmeler yapmak, sanatlı söyleyişler ortaya koymak, mazmunları yerinde kullanmak ve bu şartlar içinde etkili bir söyleyiş güzelliğine ulaşmaktadır.
– Konuya değil konunun işleniş biçimine önem verildiğinden aynı konu değişik dönemlerde birçok şair tarafından işlenmiştir. Bu yüzden Leyla vü Mecnun, Yusuf u Züleyha adını taşıyan birkaç eser vardır.
– Divan şiirinde Arap ve Fars edebiyatlarından alınan belli semboller vardır. Mazmun adı verilen bu semboller hiç değiştirilmeden kullanılır. Gül deyince sevgili, bülbül deyince aşığın anlaşılması gibi. Bunlar dışında Türklerin oluşturduğu semboller de vardır.
– Şiirde bütün güzelliğine değil parça güzelliğine değer verilir. Hatta çoğu şair “Mısra-i berceste” adı verilen en güzel dizeyi oluşturmaya çabalar.
– Divan şiirinde toplumsal konulara hemen hiç yer verilmemiş, sanat bireysel bir çaba olarak algılanmıştır.
– Divan şiirinde gerçek hayat ya da insan, olduğu gibi değil idealize edilerek anlatılır. Şiirin anlaşılması için sözcüklerin ötesindeki anlamlara dikkat edilmelidir.
– Gazel, kaside, mesnevi, rubai gibi ortak nazım şekilleri kullanılır.
– Daha çok aşk, ayrılık, hasret, ölüm, doğa sevgisi gibi kişisel konulara değer verilir.
– Temelinde din olan Allah aşkını, Peygamber sevgisini anlatan Divan şiirleri Tasavvuf edebiyatı adıyla incelenir.
– Kuralcı ve kalıpçı bir şiirdir. Konudan çok konunun işleniş biçimi önemlidir.
Divan Şiiri Nazım Biçimleri
Divan Şiiri nazım biçimleri 3’e ayrılır. Bunlar;
- Nazım birimi beyit olanlar,
- Nazım birimi dörtlük olanlar,
- Nazım birimi bent olanlar.
- Nazım Birimi Beyit Olanlar
Gazel
Özellikle aşk, güzellik ve içki konusunda yazılmış belirli biçimdeki şiirlere denir. Beyit sayısı genellikle 5-9 arasında değişir. Gazelin ilk beyti mutlaka kendi arasında uyaklı olur.Bu ilk beyte “matla”, son beyte ise “makta” adı verilir. Bir gazelin en güzel beytine “beyt-ül gazel”, şairin mahlasının bulunduğu beyte de “mahlas beyti” denir. Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazele “yek-âhenk”, aynı güç ve güzel-likte beyitlerden oluşan gazele de “yek-âvâz” gazel adı verilir.
Kaside
– Din ve devlet büyüklerini övmek veya yermek amacıyla yazılan şiirlerdir.
– En az 15 en çok 99 beyitten oluşur. Ama genellikle 33 ile 99 beyit arasındadır.
– İlk beyitteki mısralar kendi arasında, diğer beyitlerdeki mısraların birincisi serbest, ikincisi ise birinci beyitle uyaklıdır. (aa-ba-ca-da-ea-fa…)
– Aruz ölçüsünün değişik kalıplarıyla yazılabilir.
– Gazelde olduğu gibi ilk beyite matla, son beyte makta, şairin mahlasının geçtiği beyte tac beyit denir.
– Kasidenin en güzel beyitine beytü’l-kasid denir.
– Fahriye ve tegazzül dışında diğer bölümlerin olması zorunludur.
– Kasidelerin özel bir adı yoktur. Kasideler, nesib bölümünde işlenen temaya,uyağın son harfine veya rediflere göre ayrılır.
– Dize ortalarında kafiyeli olan kasidelere musammat kaside denir.
– Kasidenin en ünlü şairleri: Nef’i, Baki, Fuzuli, Ahmet Paşa, Nedim…
Kasidenin bölümleri;
Girizgâh: Konuya giriş için bir veya birkaç beyitten oluşan geçiş bölümüdür. Bu bölüm, nesib bölümü ile asıl bölüm olan medhiye bölümünü birleştirir. Girizgâh bölümü, gelişi güzel söylenen bir böülüm değildir. Yeri getirilerek, uygun, nükteli bir sözle övgüye başlandığı belirtilir.
Medhiye: Allah’ın, Hz. Muhammed’in, padişahın veya önde gelen kişilerin övüldüğü, yüceltildiği en uzun bölümdür. Övülen kişinin kişisel nitelikleri dikkate alınmadan, çok abartılı olarak kalıplaşmış mazmun ve benzetmelerle yapılan bir övgüdür.
Tegazzül: Kasidenin ölçüsüne ve uyağına uygun yazılan, araya sıkıştırılan gazeldir. Şair gazel söyleyeceğini önceden belirtir.
Fahriye: Şairin kendisini övdüğü bölümdür. Şair abartılı olarak İran’ın ünlü şairleriyle kendi şairliğini karşılaştırır. Şiirinin ve şairliğinin onlardan üstün olduğunu söyler.
Dua: Kasidenin en son bölümüdür. Birkaç beyitten oluşur. Bu bölümde Allah’a, Peygamber’e, ülke büyüklerine iyi dileklerde bulunulur. Şairler dua bölümüne geçileceğini uygun bir şekilde belirtirler.
Kıt’a
Kıt’a bir edebiyat terimi olarak genellikle iki veya iki beyitten uzun, matla ve mahlas beyti olmayan bir nazım biçiminin adıdır.
– Genelde 2-12 beyitten oluşur. Beyit sayısı ikiden fazla olan kıt’alara kıt’a-ı kebir (büyük kıt’a) denir.
– Matla beyti olmayan bir nazım şeklidir.
– Kafiye düzeni xa, xa, xa, xa . . .
– Mahlasız şiirlerdir.
– Mısralar arasında anlam bütünlüğü bulunur.
– Kıt’alarda her türlü konu işlenmiştir.
Müstezat
Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Çoğunlukla aruzun mef’ulü/ mefailü/ mefailü/ feulün kalıbı kullanılarak yazılırlar. Her dizeden sonra bu kalıbın ilk ve son birimleri olan mef’ulü/ feulün kalıbına uygun bir kısa dize söylenir. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
- Nazım Birimi Dörtlük Olanlar
Rubai
Dört dizelik ve kendine özgü ayrı ölçüsü olan bir nazım biçimidir. Konusu daha çok dünya görüşüne ve şairin felsefi düşüncelerine yöneliktir. Edebiyatımızda bu türün en başarılı son temsilcisi olarak Yahya Kemal gösterilmektedir.
Tuyuğ
Türklerin divan edebiyatına kazandırdıkları nazım şeklidir. Uyak düzeni “aaxa” şeklindedir. Halk edebiyatında maninin, divan edebiyatında ise rubainin karşılığı olarak görülür. Rubai gibi tek dörtlükten oluşan tuyuğ, aruzun sadece “fâilâtün, fâilâtün, fâilün” kalıbıyla yazılır. Rubaide olduğu gibi düşünce ağırlıklı konular işlenir. Divan edebiyatında Kadı Burhaneddin bu türün en önemli şairidir.
Murabba
Türklerin divan edebiyatına kazandırdıkları nazım şeklidir. Uyak düzeni “aaxa” şeklindedir. Halk edebiyatında maninin, divan edebiyatında ise rubainin karşılığı olarak görülür. Rubai gibi tek dörtlükten oluşan tuyuğ, aruzun sadece “fâilâtün, fâilâtün, fâilün” kalıbıyla yazılır. Rubaide olduğu gibi düşünce ağırlıklı konular işlenir. Divan edebiyatında Kadı Burhaneddin bu türün en önemli şairidir.
– Nazım birimi dörtlük olan nazım şekillerinden biridir.
– Genellikle 3 ile 7 dörtlükten oluşur.
– Her konuda murabba yazılabilir. Ancak dini ve didaktik konular ile övgü, yergi, manzum mektup, mersiye vs. türlerde murabba nazım şekli daha çok kullanılmıştır.
–Aruz kalıbıyla yazılır.
–Önemli murabba şairleri Aşki, Muhabbi, Hayreti, Taşlıcalı Yahya Bey, Fuzuli sayılabilir.
Şarkı
Genellikle aşk, içki, eğlence konularında yazılan dört dizelik nazım biçimidir. Biçim bakımından “murabba”ya benzer. Çoğunlukla bestelenmek için yazılır. Bu biçim de tuyuğ gibi yalnızca Türk edebiyatına özgüdür. “Şarkı” biçiminin yaratıcı-sı ve en güçlü şairi Nedim’dir.
- Nazım Birimi Bent Olanlar
Terkibibent
Bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Her bent, sayısı 5-10 arasında değişen beyitlerden oluşur. Bendin son beytine “vasıta beyti” denir. Terkib-i bentte vasıta beyti her beytin sonunda değişir ve vasıta beyti mutlaka kendi içinde uyaklı olur. Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dini, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılmış, toplumsal yergi niteliğinde eleştirilere yer verilmiştir.
Terciibent
Biçim bakımından terkib-i bente benzer; ancak vasıta beyti her bendin sonunda değişmez ve aynen tekrarlanır. Konula-rında daha çok Tanrının gücü, evrenin sonsuzluğu, doğanın ve yaşamın karşıtlıkları vardır.
Müseddes
Her bölümü, yani her kıt’ası altışar mısralık nazım şekline müseddes denir. Her altılığın ilk dörder mısraı kendi aralarında; beşinci mısra beşincilerle, altıncı mısra da altıncılarla kafiyelenir. Bazen de beşinci ve altıncı mısralar hep birbirleriyle kafiyelenir. Eğer beşinci ve altıncı mısralar her altılıkta değiştirilmeden, yani tüm sözcükleri olduğu gibi tekrarlanırsa, böylesi müseddeslere tekerrürlü müseddes denir.
Müseddes, murabba’ ve muhammesten sonra edebiyatımızda en çok kullanılan musammatlardandır.
Tesdis
Bir gazelin her beytinin önüne aynı ölçü ve kafiyede dört dize eklenerek oluşturulan müseddeslere tesdis denir.
Muhammes
Muhammes, “beşli” demektir. Edebiyatta her bendi beş dizeden oluşan nazım biçimine muhammes denir. Muhammesler daha çok, 4 ile 5 bent arasında yazılmıştır. Uyak düzeni “a a a a a, b b b b a, c c c c a, d d d d a …” şeklindedir. İlk bendin beşinci dizesi öteki bentlerin sonunda yineleniyorsa muhammes-i mütekerrir adını alır. Bentlerin beşinci dizeleri değişiyorsa buna muhammes-i müzdevic denir. Bir gazelin her beytinin başına aynı ölçü ve kafiyede üç dize eklenerek oluşturulan muhammese tahmis denir.
Taştir
Taştir, “ikiye ayırmak, yarmak, bölmek, bir şeyin yarısı” demektir. Edebiyatta, bir şairin gazelinin her beytinin arasına aynı vezin ve kafiyede iki ya da üç dize eklenerek oluşturulan şiirlere taştir adı verilir.
Divan Şiiri Nazım Türleri
Divan edebiyatında nazım biçimlerinin yanında nazım türleri de vardır. Bu nazım türleri, işlediği konuya göre isimlendirilir. Bunlar;
Tevhid ve Münacat
Allah’ın birliğini ve yüceliğini anlatan şiirlere tevhid; Allah’a karşı yapılan yalvarış ve yakarışları anlatan şiirlere de münacaat denir. Tevhid ve münacaat kutsal konular olduğundan divanların en başında yer alırlar. Tevhid ve münacaatlar genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Bu konular için öteki nazım biçimleri de kullanılmıştır.
Naat
Hz. Muhammed i övmek için yazılan şiirlerdir. Kaside şeklinde yazılan bu tür şiirlerde Hz. Muhammed’in türlü vasıfları ve mucizeleri anlatılır.
Mersiye
Bir ölünün ardından duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak, ölen kişiyi övmek amacıyla kalema alınan düzyazı ya da şiirdir. Kutsal günlerde, ölüm törenlerinde mersiye okuyan kişiye de mersiyehan denir.
Medhiye
Bir kimseyi övmek amacıyla yazılan şiirlerdir. İki türlüdür:
Birincisi; padişah, vezir, şeyhülislam gibi yaşayan devlet büyükleri için yazılır.
İkincisi; dört halife ve diğer din büyükleri için yazılanlardır. Dört halife için yazılan medhiyelere medh-i çihâr-yâr-ı güzîn denir. Medhiyeler genellikle kaside biçimiyle yazılır. Öteki nazım biçimleriyle yazılanlar da vardır. Divan edebiyatında en çok işlenen konulardandır.
Hicviye
Bir kimseyi yermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edebiyatında medhiyelerde olduğu gibi, hicviyelerde de abartılı bir üslup kullanılır. Hicvedilen kişi, kişiliğinin gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle yerin dibine batırılır. Divan edebiyatında Nef’i hicviyeleriyle ün yapmıştır.
Fahriye
Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazılmış şiirlerdir. Her ne kadar insanın kendini övmesi hoş karşılanan bir davranış olmasa da, divan şairleri bu fahriyelerinde sanatkârane bir gururla şiirlerini ve şairliklerini övmüşlerdir. Divan edebiyatında Nef’i fahriyeleriyle de bilinmektedir.
Fahriyeler genellikle kasideler içinde bir bölüm olarak bulunur. Bunun dışında şairler başka nazım biçimleriyle de fahriye yazmışlardır.
Divan Edebiyatında Nesir (Düz Yazı)
Divan Edebiyatı’nda, şiir ağırlıklı olmakla birlikte, nesre (düzyazıyla) de yer verilir. Bu edebiyatta düzyazıya “inşa“, yazara “münşi” denirdi. “Münşeat” terimi de “düzyazılar” (“İnşa”nın çoğulu) anlamında kullanılırdı. Nesir sözcüğü, “yaymak, saçmak, dağıtmak” demektir. Nesir yazarlarına da eskiden “nâsir” denirdi.
– Dil, konu ve tür yönünden Arap ve İran edebiyatlarının etkisindedir.
– Konu ve düşünceden çok, söyleyiş güzelliğine önem verilir.
– Dili yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklüdür. Söz sanatlarına ve mecazlara önem verilir. Cümleler uzundur. Paragraf düzeni yoktur.
– Cümlelere yerleştirilen secilerle (uyaklı sözlerle) şiirdekine benzer bir ahenk yaratılmaya çalışılır.
– Noktalama işareti kullanılmaz.
– Düzyazıda dini-ahlaki konular ağırlıklı olarak işlenir. Tarihi olaylar, gezi izlenimleri, toplumsal sorunlar, bireysel duygular gibi konuların da işlendiği olur.
Sanatlı (süslü) Nesir
Söz ustalığı göstermek amacıyla yazılır. Sinan Paşa’nın Tazarru’at adlı eseri, bu türün en tanınmış örneğidir. Sanatlı düzyazıya inşa denir.
Sade Nesir
Halkı bilgilendirmek için, yalın, sanatsız bir dille yazılan yapıtlardan oluşur. Genel olarak tefsir ve hadis kitapları, din ve tasavvuf konularında yazılanlarla tarih, menakıpname ve destan niteliği taşıyan yapıtlar bu türdendir. Mercimek Ahmet’in Farsçadan çevirdiği “Kabusname” adlı yapıtı sade nesrin başarılı bir örneğidir.
Orta Nesir
Günlük konuşma dilinden ayrılmış, zaman zaman süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber; anlatılmak isteneni, anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir. Öğretici bir amacı olan, bilim ve kültür konularında yazılmış yapıtların çoğu orta nesir niteliğini taşır.
DİVAN ŞİİRİ SANATÇILARI
- YÜZYIL
HOCA DEHHANİ
- İlk divan şairidir. Divan edebiyatının kurucusu kabul edilir. Tasavvufun hâkim olduğu bir dönemde İran edebiyatı etkisiyle ilk kez din dışı konuları işleyen şairimizdir.
- Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır.
- Dehhanî’nin şiirleri oldukça basit, motiflerin sık sık tekrarlandığı örneklerdir ve kolay anlaşılır benzetmelerle doludur.
MEVLANA
- Horasan’ın Belh şehrinde 1207’de doğmuş, ailesiyle Anadolu’ya göç ederek Konya’ya yerleşmiştir.
- Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etmiştir. Onun için Mevlâna ölüm gününe, düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu.
- Tasavvuf düşüncesini halk zevkine uygun olarak hikâyeler yardımıyla anlatmaya çalışmıştır.
- Arapça, Farsça ve Rumca da bilen sanatçı, bu dillerle de şiirler söylemiş, devrin edebiyat dili Farsça olduğundan, birkaç Türkçe beyit dışında, şiirlerini Farsça yazmıştır.
- Tasavvuf düşüncesini, ilahî aşkla birleştirip şiir sanatıyla evrensel hâle getirmiştir.
- Din, dil, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün insanlığa seslenmiş, insanı insan olduğu için sevmiştir.
- İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.
Mevlâna’nın eserleri:
Mesnevi, Divan-ı Kebîr, Mektubat, Fihi Mafih, Mecalis-i Seb’a
SULTAN VELED
- Mevlana’nın oğlu ve Mevlevilik tarikatının kurucusudur.
- Mevlana gibi coşkun, lirik ve derinliği olan bir şair değildir.
- Daha çok, öğretici nitelikte tasavvufi şiirler yazmıştır.
- Sultan Veled, şiirlerini devrin edebiyat dili olan Farsça ile yazmıştır. Sayıları az olmakla birlikte Türkçe şiirler de yazmıştır.
ŞEYYAD HAMZA
- Şeyyad Hamza hece ve aruzla şiirler söyleyebilen, İslam kültürünü kavramış gezgin bir mutasavvıftır.
- Hece ile yazdığı parçalar nazım tekniği itibari ile güzeldir. Aruzla yazdığı parçalarda pek başarılı olamamıştır.
- Klasik şiirlerinde özellikle naatları önemlidir. Bu manzumelerinde kuvvetli bir Arapça, Farsça bilgisi ve İslam kültürü hâkimdir.
- Daha çok sufi çehresiyle tanınan Şeyyad Hamza, dörtlük, mesnevi, kaside, gazel gibi nazım şekilleriyle manzum eserler vermiştir.
14.YUZYIL
ÂŞIK PAŞA
- Âşık Paşa’nın iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça, Farsça ve İslami bilgileri bildiği, tasavvuf türünü edindiği sofiyane şiirler yazdığı, siyasete katıldığı gene kaynakların verdiği bilgiler arasındadır.
- Eserlerinde tasavvufun etkisi büyüktür.
- Âşık Paşa, eserlerini yalın bir dille yazmış, Türkçenin Anadolu’da bir edebiyat dili olarak yerleşmesinde büyük emeği geçmiştir.
- On iki bin beyitlikGaripname adlı didaktik nitelikte dini-tasavvufi bir mesnevisi vardır.
- Âşık Paşa, hem hece hem aruz ölçülerini uygulayarak divan ve halk şiirine örnek olacak ürünler verdi. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde Yunus Emre’nin etkisinde kalmıştır.
AHMEDÎ:
- “Divan” sahibi ilk Anadolulu şairdir.
- Şiirlerinde, tasavvufa yer vermiştir.
- Şiirlerinde daha çok aşk, tabiat, şarap konularını işlemiştir. Günlük hayatı konu alan, devrin sosyal olaylarına değinen şiirleri de vardır.
- Türkçeyi iyi kullanan, nazım tekniğine hâkim kudretli bir sanatkârdır.
- Ahmedî, divanındaki kaside ve gazellerinde, Türk ruhunun inceliklerini ve Türkçe’nin ifade gücünü de aksettirmiştir.
- İskendername, Cemşîd ü Hurşîd, Tervihü’l-Ervah, Mirkatü’l-Edeb eserleridir.
EŞREFOĞLU RUMİ:
- Eşrefoğlu Rûmî; Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türklerin İslamiyet’i hayat tarzı haline getirmelerinde rol alan mutasavvıflarımızdan biridir.
- Eşrefoğlu’nun şiirlerinde Yunus Emre tesiri kuvvetle hissedilir.
- Eşrefoğlu eserlerinde genelde yalın bir Türkçeyi tercih etse de az da olsa Arapça ve Farsça sözcükler de kullanır.
- Hece ve aruz veznini başarıyla kullanmış, lirik şiirler yanında didaktik manzumeler de yazmıştır.
- En çok işlediği konu tasavvuf olduğu gibi genellikle kullandığı motifler ve kurgusal unsurlar da tasavvufi imgelerdir.
KADI BURHANETTİN
- Âlim, devlet adamı, hükümdar, Azeri ve Divan edebiyatı şairidir.
- Kayseri’de kadılık yapmış, daha sonra Sivas’ta devlet kurup bu devletin On sekiz yıl hükümdarlığını yapmıştır.
- Kadı Burhaneddin edebiyat ve özellikle şiir ile yakından meşgul olmuş ve özellikle gazel, tuyuğ ve rubailerle dolu büyük bir divan ortaya çıkarmıştır.
- Tuyuğ nazım şeklini divan edebiyatına kazandırmıştır.
- Şiirlerinde ne mahlası ne de adı bulunmaktadır.
- Günlük konuşma dilini şiirlerinde kullanması onun şiirlerine ayrı bir özellik verir.
- Bazı şiirlerinde tasavvuf izleri gayet açıkça görülmekle beraber; daha çok, beşeri, maddi aşkı işlemiş ve maceracı, dövüşçü, savaşçı ruhunun izleri çok açık olarak şiirlerine yansımıştır.
- Divan’ı vardır.
SEYYİD NESİMİ
- Şiirlerinde Hurûfi inancının izleri açıkça görülür.
- Eserlerinde, zamanın hâkim ideolojisine karşı olduğu görülür.
- Görüşlerinin İslâm dinine aykırı olduğunu söyleyenler, onu dinsizlik ve şeriat ilkelerine karşı çıkmakla suçlamışlardır.
- Bütün Hurufîler gibi Nesimî de takip edilmiş ve 1417 yılında Halep’te öldürülmüştür. Alevî, Bektaşi şairler arasında “Şâh-ı Şehid” adı ile îtibar kazanmıştır.
- Felsefî fikir ve yüksek sanat içerikli şiirleri, Yakın ve Ortadoğu şiirinde uyanışa vesile olmuştur.
- Türkçe şiirlerinde Nesimi, Farsça şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullanmıştır.
- Eldeki verilere göre edebiyatımızda akis sanatını ilk kullanan şair, Nesimi’dir.
- Türkçe (Azerice) ve Farsça olmak üzere iki divanı vardır.
- Dildeki ustalığı, mısra kurma üstünlüğü, samimiyeti ve lirizmi ile Yunus Emre’yi hatırlatan Nesimi; halk, tekke ve divan şairlerimiz üzerinde önemli etkilere sahiptir.
- Kanunî Sultan Süleyman, onun meşhur bir gazeline nazire yazmıştır.
15.YÜZYIL
SÜLEYMAN ÇELEBİ
- Muhammed için yazdığı Vesiletü’n Necat (Mevlid)adlı mesnevisiyle tanınmış bir şairdir.
- Mevlidi aruz ölçüsüyle ve sade bir Türkçe ile yazmıştır. 1700 beyitlik mesnevidir.
- Kendisinden önce ve sonra yazılan mevlitlerin en güzeli ve başarılısıdır.
ŞEYHİ
- Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine Harname’yi yazmıştır. İkinci Murat’a sunduğu söylenir.
- Kaynaklarda “Hüsrev-i şuarâ, pîşterîn-i şuarâ-yı Rûm, şeyhü’ş-şuarâ, emlahu’ş-şuarâ” gibi sıfatlarla anılan Şeyhî ününü daha çok mesnevi alanında kazanmıştır.
- Şiirlerinde tasavvufu mecazi aşkla birlikte ele almış, tasavvuf imgelerinden geniş ölçüde faydalanıp diğer divan şairleri gibi bunları duygu ve düşüncelerini ifade etmede bir araç olarak kullanmıştır.
- Şiirlerinde ses güzelliğinden çok, söze ve anlama önem vermiştir. Şiirlerinde alışılmamış ya da terk edilmiş sözcükleri kullanmaya meraklıdır.
- İnsan hakları, ilahî ve beşeri adalet gibi konularda yergi dolu şiirler yazmıştır.
- Şeyhî’nin önemli eserleri Divan, Harnâme ve Hüsrev ü Şirin’dir.
- Tıbba dair manzum bir risalesiyle, Neynâme adlı ufak bir mesnevisi ve Hâbnâme adını taşıyan Attar’dan çevrilmiş bir mesnevisinin daha bulunduğu zannedilmektedir.
CEM SULTAN
- Sultan şâirler arasında şiirlerinde şahsî duygularını ifade etmede en başarılı sayılanı, Cem Sultan’dır.
- Şiir ve edebiyatla çok küçük yaşlardan beri meşgul olmuş bir şehzâde olan Cem’in çevresinde, adına “Cem şâirleri” denen bir grup şâir bulunmuştur.
- Cem Sultan şiirlerinde, yaşadığı sıkıntıları, oldukça duygulu bir anlatımla dile getirir.
- Cem Sultan’ın biri Farsça diğeri Türkçe olmak üzere iki divanı vardır.
- Ayrıca Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisi vardır.
ALİ ŞİR NEVAİ
- Divan edebiyatı şairi, yazar, dilbilimci, ressam, devlet adamıdır.
- Anadolu dışında, Çağatay sahasında eser vermiştir.
- Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şîr Nevâî, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti.
- Ali Şîr Nevâî, Türkçe yazdığı şiirlerinde Nevâî, Farsça yazdığı şiirlerinde ise Fanî mahlaslarını kullanmıştır.
- Muhakemetü’l-Lügateynisimli eserinde Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçe’nin daha üstün bir dil olduğunu söyler.
- Çağatay lehçesini kullanmıştır.
- İlk hamse (beş mesnevi) sahibidir.
- İlk biyografik eserimiz sayılan “Mecalisün Nefais”i yazmıştır.
- Mizanül Evzan adlı eseri Türkçenin musiki ve vezin kalıplarını içermektedir.
- Farsçanın resmi dil olarak hüküm sürdüğü bir dönemde Nevâî’nin, Türkçenin birçok yönden Farsçadan üstün olduğunu savunması ve Türkçe ile de yüksek bir edebiyat meydana getirmenin mümkün olduğunu bizzat eserleriyle ispat etmesi, genç şairleri Türkçe yazmaya teşvik etmesi onun edebiyatımızdaki önemini belirtmeye yeterlidir.
16.YÜZYIL
FUZÛLÎ
- Hayatı, Kerbelâ, Hille, Necef ve Bağdat’ta sıkıntılar içinde geçmiştir.
- İyi bir eğitim görmüş, İslami ilimler, İran edebiyatı ve tasavvufla ilgilenmiştir.
- Kanunî’ye Bağdat fethinden dolayı kaside takdim etmiş, sefere katılan Hayalî Bey ve Taşlıcalı Yahya Bey’le tanışmıştır.
- Edebiyatımızda en büyük lirik şairi olarak anılır.
- “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar yıkılıp gider.” Sözü ona aittir.
- Divan edebiyatının en büyük şairlerindendir.
- Divan şiirini tüm kuralları ve söz sanatlarıyla ustaca ortaya koymuştur.
- Eserlerinde aşk (ilahi aşk) ön plandadır.Ona, aşk ve ıstırap şairi demek doğru olur.
- Eserlerinde, aşk, ıstırap, dünyevî zevk ve zenginliklerin boşluğu ve ölüm düşüncesi üst seviye bir lirizm ve sanat gücüyle ortaya konmuştur.
- Şiirlerini Azeri Türkçesiyle yazmıştır.
- En çok, gazel türünde şiirler yazmıştır. Gazel şairi olarak anılmaktadır.
- Gazellerinde ve Leyla vü Mecnun mesnevisinde dili sade, yapmacıksızdır. Kasidelerinde ise dili ağır ve külfetlidir. Genel anlamda dönemine göre dili sadedir.
FUZULİ’NİN ESERLERİ:
Türkçe Eserleri: Türkçe divan, Tercüme-i Hadis-i Erbain, Beng ü Bade, Leyla vü Mecnun, Sohbetül-Esmar, Hadikatüs-Süeda, Mektuplar, Şikâyetname
Farsça Eserleri: Farsça divan, Enisül-Kalp, Heft ü Cam (Sakiname), Sıhhat u Maraz (Hüsn ü Aşk), Rind ü Zahid, Risâle-i Mu’ammeyât
Arapça Eserleri: Arapça divan, Matlau’l-itikad
TAŞLICALI YAHYA
- Divan edebiyatında mesnevi çığırının en önemli şairlerindendir.
- İran etkisinden kaçınmaya çalıştı, Türkçe sözcükleri aruz ölçüsüne uydurdu.
- Divan şiirinde İstanbul Türkçesinin başarılı örneklerini verdi.
- Şiirlerinde yerli renklere, sade dil ve yalın anlatıma rastlanması, onun divan şiirinin yerlileşmesine katkısı olduğunu gösterir.
- Şair, mesnevilerinin konularını kendi oluşturmuştur. Bu yönüyle eserleri orijinaldir.
- Hamse sahibidir.
BÂKİ
- Kanuni Sultan Süleyman’a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başarmıştır.
- Kanuni’nin ölümü üzerine “Kanuni Mersiyesi”ni yazmıştır.
- Kanuni döneminde “Sultânü’ş-şuarâ” (Şairler Sultanı) unvanı verilmiştir.
- O, hayatın zevk ve eğlencelerine yönelmiş usta bir şairdir.
- Birçok önemli kasidesi olsa da öncelikle gazel şairidir.
- Tevhid, münâcât, na’t gibi dinî ve tasavvufî içerikli şiirler Bâkî’nin divanında bulunmaz.
- Mesnevi yazmamıştır.
- Aşk, tabiat, devrinin ihtişamı ve İstanbul şiirlerindeki başlıca konulardır.
- İstanbul Türkçesini kullanan şair, halk söyleyişlerinden de yararlanmıştır. Çağdaşlarına göre daha sade ve anlaşılır bir dil kullanmıştır.
BAKİ’NİN ESERLERİ:
Dîvân, Me’âlimü’l-Yakîn fi-Sireti Seyyidi’l-mürselîn, Fezâilü’l Cihâd, Fezâ’il-i Mekke, Hadîs-i Erbain Tercümesi, Kanuni Mersiyesi
BAĞDATLI RUHİ
- Halk için ahlak ve hiciv şiirleri yazmıştır.
- Terkib-i Bend’i ile ünlüdür.
- ”Eleştirel tarzı” ve “yalın üslubu” ile ünlenmiş ve eserlerinde toplumsal sorunları ön plana çıkarmıştır.
- Şiirlerinde tasavvufun izleri görülmektedir.
- Sade bir dille, sanat endişesinden uzak bir söyleyişle şiirler yazmıştır.
- Şiirleri nazım tekniği bakımından zayıftır.
- Bağdatlı Ruhi’nin en çok etkilendiği şair Fuzûlî’dir
- Aşk, kahramanlık gibi konular üzerine yazmaktansa yaşadığı bölgelerin idari sistemlerinin meseleleri, toplumun sorunlu ve eksik noktaları, yanlış din anlayışı gibi konularda, eleştirel bir üslupla şiirler yazmıştır.
- Gazellerinde lirik bir söyleyiş tarzı ve rintçe bir eda vardır.
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA / ZEKERİYAZADE YAHYA EFENDİ
- Bâki’nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır.
- Gazelleri, zarif, şuh ve âşıkanedir.
- Dili temiz, hayalleri incedir, lirizmde derindir.
- His ve hayal âlemi zengin olan sanatçı, söz oyunlarına, şekil sanatlarına pek önem vermemiştir.
- Divan’ı vardır.
17.YÜZYIL
NEF’Î
- En büyük hiciv ustasıdır. Hicivlerinden dolayı Sadrazam Bayram Paşa’nın emriyle öldürülmüştür.
- İlk mahlası “Darrî” (zarara mensup) iken, sonradan Nef’î (fayda ve menfaate mensup) mahlasını kullanmıştır.
- Divan şiirinde kaside alanında üstat kabul edilmiştir.
- Övgü ve yergilerinde sınır tanımamıştır. Kendini İran şairlerinden üstün görmüştür.
- Gazellerinde sağlam bir dil ve ifade gücü vardır. Güzel tasvir ve hayallere yer vermiştir.
- En üst makamdakiler bile onun hicivlerinden kurtulamamış, bu durum, onun ölümüne neden olmuştur. Hicivlerini topladığı eseri Siham-ı Kaza’dır.
- Şiirlerinde çokça Farsça kelime ve deyim kullanmıştır. Dili ağır fakat akıcıdır.
- Şiir diline yeni bir ahenk ve musiki kazandırmıştır.
- Şiirlerinde zengin bir musiki, düşünce ve bilgiyle yoğrulmuş sanatlı bir ifade vardır.
- Ünlü “Bahariyye”sini ise Bakî’ye nazire olarak yazmıştır
NABİ
- yüzyılın Nef’î’den sonra en büyük şairidir.
- “Na ve bi” Farsça ve Arapçada ‘yok’ manasına gelmektedir.
- Nâbi, Osmanlı’nın duraklama devrinde, yönetim ve toplumdaki yozlaşma ve bozukluklara şahit olmuştur.
- “Şeyh-üş-şuara” unvanıyla anılmaktadır.
- Eserlerinde düşünceye önem vermiştir. Şiirlerinde heyecan ve duygu fazlaca yer almaz. Edebiyatımıza “düşünce şiiri” çığırı açmıştır.
- Hikmet ve atasözlerine dayalı “hikemi şiir”in
- Çağının haksızlıklarını, huzursuzluklarını edebiyat ve sanattan taviz vermeden işlemiştir. Şiirlerinde toplumdaki düzensizlikleri, kişiyi kötülüklere götüren yönleri göstermeye çalışmıştır.
- Hayriye, Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisi, Tuhfetü’l-Haremeyn (mensur gezi kitabı) adlı kitabı ve Farsça bir divançesi vardır.
- YÜZYIL
ŞEYH GALİP
- Divan edebiyatının son büyük şairidir.
- İlk şiirlerinde Esad, sonraki şiirlerinde Galip mahlasını kullanmıştır.
- 24 yaşında Divan’ını, 26 yaşındayken de “Hüsn ü Aşk” adlı Türk Edebiyatı’nda mesnevi türünün en başarılı örneklerinden biri sayılan eşsiz eseri yazmıştır.
- Tasavvufun mazmunlarını, çağrışımlarını ve fikir hazinesini eserlerinde kullanmıştır.
- “Sebk-i Hindi” akımının etkisinde kalmış ve bu tarzı, şiirlerinde başarıyla uygulamıştır.
- Kapalı, rahatça anlaşılmayan şiirler söylemiştir. Söz sanatları ile yüklü, ağır bir dili vardır. Eserlerine yoğun bir hayal gücü yansımıştır.
- Hece ölçüsüyle de şiirler yazmıştır.
- Saf Türkçeyle yazdığı bir şiiri ve sade dille yazdığı şarkıları da vardır.
SÜMBÜLZADE VEHBİ
- Kasidelerinde Nefî’yi, gazellerinde Bâkî ve Nâbî’yi taklit eden şair, daha çok mesnevileriyle tanınmıştır.
- Kolay söyleyen, sağlam ve kuvvetli bir dili vardır.
- Anlam ve şekil sanatlarına çok fazla yer veren sanatçı, duygu ve heyecanları ve fikirleri bakımından büyük bir şair değildir.
- Çeşme vs. gibi şeyler için de şiirler yazmış, tarih düşürme konusunda başarılı örnekler vermiştir.
- Vehbî şiirde geçmiş divan şairlerini aşamamakla beraber belli bir seviyeyi korumayı başarabilmiştir.
NEDİM
- Türk edebiyatında “şarkı” denince akla gelen ilk şairdir.
- Lale Devri’ne tanık olmuştur. “Lale Devri şairi” olarak bilinir.
- 1730’daki Patrona Halil İsyanı sırasında damdan kaçarken düşüp ölmüştür.
- Düşüncesi yaşamak ve sevmek üzerine kuruluydu.
- Yeni ve yerli bir edebiyat çığırı açtı.
- Dış dünyada gördüklerini, gözlemlediklerini izlenimleriyle birleştirerek bir bakıma resimleştirdi.
- Şiirlerinde bazı kuralların dışına çıkarak şiire yenilikler getirmiştir. Divan şiirine renk ve canlılık getirdi.
- Divan şiirine yenilik getirmiş, bu şiirin soyut dünyasından çıkarak dış dünyayı ve duyguları, gerçek yönleriyle vermeye çalışmıştır.
- Hece vezniyle şiir yazan ilk Divan şairinin Nedim olduğu söylenir.
- Dili yalın, ahenkli ve akıcıdır. Halk zevkinin inceliklerine dikkat etmiş, halk deyimlerini ve söyleyişlerini şiirlerinde kullanmıştır. İstanbul Türkçesi onunla büyük ölçüde şiir dili hâline gelmiştir.
- Şiirlerinde maddi ve beşeri bir aşkı, şen şakrak ve çarpıcı bir şekilde dile getirmiştir. Dini konulara yer vermemiştir.
- Yaşamı hep neşeli yanlarıyla gören sanatçı, şiirlerinde hüzün ve kedere yer vermemiştir.
- Şarkı türünün gelişip yaygınlaşmasında büyük rol oynamış, “şarkı şairi” olarak anılmıştır.
- Kasidelerinde İstanbul’un tabiat güzelliklerini, İstanbul yaşamını ve aşk duygularını tasvir ve ifade etmiştir.
- Farsça şiirleri de olan şairin hece vezniyle bir de türküsü vardır.
- Mahallileşme akımının (Yerlileşme) önemli temsilcilerindendir.
19.YÜZYIL
KEÇECİZADE İZZET MOLLA
- Nüktedan, zeki ve hoşsohbet bir zat olup, Mevlevi tarikatına mensuptu. Mevlevi olması dolayısıyla Mevlana’dan sık sık bahseder.
- Tanzimat öncesi Divan Edebiyatının son temsilcilerindendir.
- Kafiye ve mazmunları orijinal olması bakımından zamanındakilerden ayrılır. Savunduğu fikirleri zengin hayalleri arkasında saklamasını bilir.
- Klasik edebiyattan yeni dönem Türk edebiyatına (Tanzimat dönemi Türk edebiyatı) geçişte bir köprü vazifesi görmüştür.
- Yaşanan hayattan, hatta kendi hayatından esere aktardığı olayları; sade bir dille anlatmış, günlük konuşma ve halk söyleyişlerine de yer vererek anlatımı sürekli canlı tutmayı başarmıştır.
- Nazireci bir şairdir.
- Nükteli bir anlatımı vardır. Şiirlerinin çoğunda mizahlı, alaycı bir ton göze çarpar.
- En kötü şartlarda bile, onu, büyük bir tevekkül içinde ve çevresindeki felaketleri komikleştirerek sevmeye çalışan bir çocuk kayıtsızlığında buluruz.
- Eserlerine toplumcu öğütler de katmıştır.
- Mahallilileşme ve millileşmenin dönemindeki en iyi temsilcilerinden olmuştur.
YENİŞEHİRLİ AVNÎ / HÜSEYİN AVNİ BEY
- Türk edebiyatının Batı tesirine girdiği sıralarda eski tarzı devam ettiren son divan şairlerindendir.
- Divanını Türkçe yazmıştır.
- Rahat ve kolay bir söyleyişe sahipti.
- Şiirlerinde tasavvuf düşüncesi, bilhassa vahdet-i vücûd görüşü hâkimdir. Tasavvuf deyimleri onda şiirin iç ve dış ahengini sağlayan estetik unsurlar halindedir.
- Naatlarında ve Hz. Ali ile Mevlânâ’yı övdüğü kasidelerinde o büyük kaside üstadına yetişen tek şair olduğunu, hatta zaman zaman onu aştığını söylemek mübalağa sayılmaz.
- Gazellerinin birçoğu fikrî derinlik bakımından Galib’i, hikmetli sözler ihtiva etmesi yönünden Nâbi’yi, lirik oluşuyla Fuzûlî’yi andırır.
ENDERUNLU VÂSIF
- Yaşadığı dönemde şarkılarıyla beğenildi.
- Eserlerinde Nedim’in etkisi görülür.
- Sade bir dil kullandı, günlük hayatla ilgili şiirler yazdı, üslubu içten ve doğaldır.
- Şiirlerinin büyük bir kısmı tehzil yani alay ve taklit özelliği gösterir.
- Şiirinde döneminin orta sınıf insanının duygu, düşünce ve yaşayışları bulunur. Enderûnlu Vâsıf için, divan şiirine halkı, sokağı katmak isteyen şair denebilir.
- Vâsıf eski şiirin kurallarına, eski kültürün estetik değerlerine fazla sadık kalmaksızın hatta kuralları umursamadan yazmıştır.
- Mahallileşme akımının bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir.