3. Ünite
ŞİİR BİLGİSİ
- Duygu ve düşünceleri ölçülü ve kafiyeli olarak anlatma yoluna “nazım” denir.
- “Nazım” sözcüğünün sözlük anlamı “dizmek, düzene koymak”tır.
- Duygu ve düşüncelerin, insan ruhunda ürpertiler uyandıracak biçimde, ölçülü-ölçüsüz, kafiyeli-kafiyesiz olarak genellikle dizeler hâlinde anlatılan şekline ‘şiir’
Şiirler ilgili birçok tanım yapılmıştır:
- Ahmet Haşim:“Şiir sıradan bir dil değildir. Şiir düzyazıya çevrilemeyen dildir.
- Salah Birsel:“Doğrusu şiirin hiçbir anlamı olmaması değil, şiirin o anlamı bağırmaması gerekir.”
- Behçet Necatigil:“Şiir bir sorun, bir durum üzerine ölçülü konuşan, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur, bir kıvamını bulmadır.”
- Necip Fazıl:“Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir. Eşya ve hadiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikati arama işi…”
- Nazım Hikmet: “Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir musikidir. Şiirde ‘nefes’ ve ‘ses’ iki temel öğedir.
- Cahit Sıtkı Tarancı:”Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır.”
- Baudlaire:“Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke, bir coşkunlukta, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu hakikatin dışındadır.”
ŞİİRDE YAPI
Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesiyle şiir meydana gelir.
Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlere, “beyit, bent, kıta, şiir cümleleri” denir. Ve bunlar nazım şekillerini ortaya çıkarır.
Şiir birimleri bir tema etrafında birleşerek yapıyı oluşturur. Nazım şekilleri bir düzen gereksinimi çerçevesinde oluşur. Her dönemin, her şairin tercih ettiği şiir düzenlerinin de nazım şekillerinin oluşmasında etkisi vardır.
NAZIM BİRİMİ
Bir şiirde, anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya “nazım birimi” denir.
Nazım birimi, şiiri oluşturan yapı taşıdır. Şiir içindeki mısraların kümelenmesinden meydana gelen nazım birimi; kümede bulunan mısraların sayısına göre ad alır:
(Dize, beyit, bent, dörtlük)
1. Dize (Mısra)
- Şiirde her satıra dize (mısra)”
- Arapça kökenli bir sözcük olan “mısra”nın Türkçedeki karşılığı “dize”
- Dize, şiirin temel birimidir. Bütün şiirler dizelerden meydana gelir. Bir dize, nesirdeki cümlenin karşılığı sayılır.
- Bir şiire bağlı olmayan ve başlı başına bir anlamı olan dizelere “mısra-ı âzâde (bağımsız dize)”
- Gerek bir şiire bağlı gerekse bağımsız nitelikte olan öz ve güzel anlamlı, kolayca ezberlenip hatırlanabilen, sağlam kurulmuş dizelere “seçkin dize” anlamında “mısra-ı berceste” veya “şah mısra”
Örnek
Hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan, ( Ahmet Paşa )
Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz ( Ziya Paşa )
Sıhhat sonu dert olmasa vuslat sonu hicran (Ruhi)
Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir(Nefi)
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz( Bursalı Tâlip)
- Yukarıdaki örneklerin hepsi birer mısra örneğidir.
- Bent
- En az üç en fazla on mısradan olşan nazım birimine “bent (küme, bölüm)”
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
Rûhum acısından bunu bildil
Düştükçe vurulmuş gibi yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler
Gönlüm ona pervane kesildi
Ahmet Haşim’e ait olan yukarıdaki “Karanfil” şiiri üçer dizelik iki bentten oluşmuştur.
- Dörtlük
- Dört dizeden oluşan nazım birimine “dörtlük”denir
- Halk edebiyatının temel nazım birimidir.
Örnek
Vara vara vardım ol kara taşa,
Hasret ettin beni kavim kardaşa,
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa,
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Karacaoğlan
- Beyit
- İki mısradan oluşan nazım birimine beyit
Örnek
Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık istidadı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var
Günümüz Türkçesi ile: “Bende Mecnûn’dan daha çok âşıklık yeteneği var; gerçek âşık benim, Mecnûn’un sadece adı var.”
NAZIM BİRİMİ UYGULAMASI
Hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan.
(Ahmet Paşa) |
DİZE |
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. |
BEYİT |
Yeşil pencereden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. |
DÖRTLÜK |
N’eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak. Taht misali o musalla taşında. |
BENT |
NAZIM BİÇİMİ (ŞEKLİ)
Nazım birimi, ölçü ve uyak örgüsüne göre şiirin biçimsel adlandırılmasıdır. Edebiyatımızda farklı dönemlerde farklı nazım şekilleri kullanılmıştır.
Örnek: Koşuk, mesnevi, koşma, gazel, murabba… Türk edebiyatında kullanılan nazım şekilleri aşağıdaki şemada gösterilmiştir.
Nazım Şekilleri |
NAZIM TÜRÜ
Bir şiirin işlediği konuya aldığı ada “nazım türü” denir. Aşağıdaki şemada Türk edebiyatı nazım türlerini görüyorsunuz.
Nazım Türleri |
UNUTMA!!! Bir şiirin nazım birimi, ölçüsü ve uyak örgüsü nazım biçimini oluşturur,
Nazım türü ise şiirin konu bakımından sınıflandırılmış halidir.
ŞİİRDE AHENK UNSURLARI
Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Nasıl ki müzik, notalar arasındaki uyumla ortaya çıkıyorsa şiir de kendine özgü ahenk unsurlarının varlığıyla hayat bulur.
Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları şunlardır:
- Söyleyiş Tarzı (Vurgu – Tonlama)
- Armoni (Aliterasyon – Asonans)
- Ölçü ( Hece Ölçüsü – Aruz Ölçüsü)
- Uyak
- Redif
- İç Uyak
Vurgu ve tonlama: Bir şiirde bazı sözcükler diğerlerine oranla daha baskın okunur. Buna vurgu denir. Tonlama ise sesin alçalıp yükselmesidir. Böylece sesin rengi değişir. Ses tonu ile sesimiz sertleşir, yumuşar veya incelir. Vurgu ve tonlama, şiire ahenk yanında anlam gücü katar, duygu değeri kazandırır.
Aliterasyon: Aliterasyon, bir söyleyiş sanatı olup bir sesin ya da ses öbeğinin bir dizede, cümlede sık sık tekrarlanmasıdır. Böylece söyleyişe “ahenk” katılır.
Örnekler:
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü (b harfi)
Canımdan canına nice can aksın ey can (c harfi)
Gül dedi bülbül güle/Gülmedi gitti bülbül güle (l harfi)
Dest-bûsı ârzûsuyla ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su. (s harfi)
Asonans: Ünlü seslerin art arda tekrar edilmesiyle elde edilen uyumdur.
Örnekler:
Ayağın sakınarak basma aman sultanım (a harfi)
Neyzen sen, nefes sen, neylersin neyi,
Neyzensen, nefessen neylersin neyi. (e sesiyle asonans oluşturulmuştur)
Ses Akışı: Bir şiirde seslerin içeriği yansıtacak şekilde kullanılmadır.
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden;
Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden.
Yukarıdaki dizelerde “ç, t, k, f, h, s, ş” gibi sızıcı, sert sesler kullanılarak âdeta savaş meydanındaki ok, kılıç, kalkan, at kişneme sesleri hissettirilmiştir. Şiirde bu şekilde temaya uygun seslerin kullanılmasına ses akışı denir.
Nakarat: Şiiri oluşturan üçlük, dörtlük vb. bölümlerin her birinin sonunda aynen tekrarlanan dizelerdir.
Örnek:
Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun
Gördün güzelleri beni unuttun
Sılaya dönmeye yemin mi ettin
Gayrı dayanacak özüm kalmadı
Mektuba yazacak sözüm kalmadı (Nakarat)
Yârim sen gideli yedi yıl oldu
Diktiğin fidanlar meyveye durdu
Seninle gidenler sılaya döndü
Gayrı dayanacak özüm kalmadı
Mektuba yazacak sözüm kalmadı (Nakarat)
ÖLÇÜ (VEZİN)
Şiirde ölçü, ahenk özelliğiyle ilgilidir. Bir şiirde dizelerin birbirine uygun kalıplarına ölçü denir.
Türk şiirinde bugüne kadar “hece ölçüsü” ve “aruz ölçüsü” olmak üzere iki tür ölçü kullanılmıştır. Bu ikisi dışında kalan şiirler ölçüsüzdür.
1) HECE ÖLÇÜSÜ
Dizelerdeki hece sayılarının eşitliğine dayanır.
Türk şiirinde yüzyıllardır kullanılan ulusal (millî) ölçüsüdür. Doğallığı, dil yapımıza uygunluğundan kaynaklanır:
Bırak beni haykırayım susarsam sen matem et 15
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet 15
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. 15
Hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerde hece sayısı beş ile on beş arasında değişir. Saz şairleri, bunlardan en çok 7, 8 ve 11’li olanları kullanmışlardır. Anonim halk edebiyatında farklı sayılarda hece ölçülerine de rastlanır. Hece sayısı arttıkça durak gereksinimi doğar.
PRATİK YOL➠Hece sayısını hızlı bulmak için dizelerdeki ünlü harfleri sayman yeterli… Her ünlü harf bir hece oluşturur.
ÖRNEKLER
ÇOCUKLUK
Affan dedeye para saydım, 9
Sattı bana çocukluğumu. 9
Artık ne yaşım var ne de adım; 9
Bilmiyorum kim olduğumu. 9
Hiç bir şey sorulmasın benden; 9
Haberim yok olan bitenden. 9
(Cahit Sıtkı Tarancı)
- Bu şiir 9’lu hece ölçüsüyle yazılmıştır.
SEMAİ
Gönül gurbet ele varma 8
Ya gelinir ya gelinmez 8
Her güzele meyil verme 8
Ya sevilir ya sevilmez 8
(Karacaoğlan)
Bu şiir 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
DURAK: Hece ölçüsünde uyumu pekiştirmek amacıyla dizelerin belli bölünmesini önler.
Kısa dizeler duraksız olabilir. Uzun dizelerdeki durak sayısı 1 ile 4 arasında değişir.
Edebiyatımızda en çok kullanılan hece ölçüleri şunlardır:
* YEDİLİ (duraksız ya da 4+3 duraklı)
Sana kim baktı yarim (duraksız)
Güzellerde / naz olur ( 4+3 duraklı)
4 + 3
En çok mani, türkü, ninni, ilahi ve nefeslerde görülür.
* SEKİZLİ ( duraksız ya da 4+4 / 5+3 duraklı)
Yaradan güzel yaratmış (duraksız)
İncecikten / bir kar yağar. (4+4 duraklı)
4 + 4
En çok türkü, semai, varsağı, ilahi ve nefeslerde kullanılır.
* ON BİRLİ (4+4+3 ya da 6+5 duraklı)
Ağır ağır / giden iller / bizimdir. (4+4+3 duraklı)
Kalktı göç eyledi / Avşar illeri. (6+5 duraklı)Çok kullanılan bir ölçüdür. Koşma, destan, türkü, ağıt, ilahi ve nefeslerde görülür.
* ON DÖRTLÜ (7+7 duraklı)
Bir gemi yelken açtı / hayat iklimlerine (7+7 duraklı)
Gerek eski gerekse yeni edebiyatımızda çok kullanılmıştır.
2) ARUZ ÖLÇÜSÜ
Hecelerin sayısına değil, “açıklık – kapalılık” ya da “uzunluk – kısalık” temeline dayanır. Arap edebiyatına özgü bir ölçü olan aruz, önce İran edebiyatına, oradan da 11. yüzyılda Türk edebiyatına girmiştir.
Türk edebiyatında aruzun kullanıldığı ilk örnek 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig’tir.- Modern Türk şiirinde Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Ahmet Haşim ve Mehmet Âkif aruzu başarıyla kullanmışlardır.
- Aruz vezninde kullanılan ulamalara vasl, vezin gereği kısa hecenin uzun gibi okunmasına imale, uzun hecenin kısa gibi okunmasına zihaf, uzun hecenin olduğundan daha uzun (bir buçuk hece) okunmasına med
- Aruz ölçüsünde hecelerin değerlerini belirleme işlemine takti denir.
- Kısa ünlü ile biten heceler kısa (açık) hece kabul edilir: “a-ra-ba” sözcüğündeki hecelerin üçü de kısadır.
- Ünsüzle veya uzun ünlüyle biten heceler uzun (kapalı) hece kabul edilir: “bayrak, gönlüm, mahrem” sözcüklerindeki tüm heceler uzundur.
- Bu ölçüde açık heceler “·” şeklinde, kapalı heceler ise “ _ “ şeklinde gösterilir. Bunlar ölçü kalıplarını oluşturur.
Örnek:
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
. – – – / . – – – / . – – – / . – – – –
Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün
3) ÖLÇÜSÜZ (SERBEST) ŞİİR
Aruz ya da hece ölçüsüne göre yazılmayan şiirlerdir. Serbest şiir, Türk şiirinde 1940’lardan sonra Orhan Veli Kanık (Garip Akımı) ile yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde yazılan şiirlerin çoğu serbest ölçüde yazılmaktadır. Bu tarz şiirlerde ahenk; söyleyiş, ses akışı ve özenli sözcük seçimi ile sağlanır.
Örnek:
DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
(Orhan Veli Kanık)
REDİF
Dize sonlarında, görevleri aynı olan eklerin ya da anlamları aynı olan kelimelerin tekrarlanmasına “redif” denir.
Redifler daima dizenin sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.
UNUTMA: Redif ve kafiyeyi doğru bulmak çekim ve yapım eklerini çok iyi bilmek gerekir.
UYARI: Redif olan ekler aynı görev ve anlamda olmak koşulu ile ünlü uyumlarından kaynaklanan bazı ses değişikliklerine uğrayabilir. Bunun ne demek olduğunu aşağıdaki örnekten anlayabilirsiniz…
REDİFLER BEŞ ŞEKİLDE OLABİLİR:
Redifler yapılarına göre
“ekler ile yapılan redifler”,
“sözcük ile yapılan redifler”,
“sözcük grubu ile yapılan redifler”,
“hem ek hem söz ile yapılan redifler”,
“dize ile yapılan redifler” olmak üzere beş grupta toplanabilir. Hepsini örneklerle açıklayalım:
KAFİYE DÜZENLERİ (ŞEMALARI)
Şiirlerde kafiyelerin sıralanışına (diziliş) göre ortaya çıkan şemaya denir.
1) DÜZ UYAK ÖRGÜSÜ
Bu kafiye örgüsüne “mesnevi uyak“ da denir. Divan edebiyatı için her beyit kendi arasında kafiyeli olursa (aa,bb, cc…) düz uyak olur.
Halk edebiyatında ise dörtlüğün ilk üç dizesi kafiyeli ( aaab, cccb…)son dize serbest olursa düz uyak olur.
……………a | ……………a | ……………a
……………a | ……………a | ……………a
……………a | ……………a | ……………b
……………a | ……………b | ……………b
Örnek:
Vara vara vardım ol kara taşa –a
Hasret kodun beni kavim kardaşa –a
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa –a
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm –b
2) SARMAL(SARMA) UYAK ÖRGÜSÜ
Bir dörtlüğün birinci ve dördüncü dizesi kendi arasında, ikinci ve üçüncü dizesi de kendi aralarında kafiyeli olursa sarmal kafiye olur. Yani (abba) şeklindedir.
Örnek:
Biliyorum gölgede senin uyuduğunu –a
Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin –b
Nazların âleminde yumulmuş kirpiklerin –b
Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu –a
3) ÇAPRAZ KAFİYE ÖRGÜSÜ
Bir dörtlüğün birinci ve üçüncü, ikinci ve dördüncü dizeleri kendi aralarında kafiyeli olursa sarma kafiye olur. Yani (abab) şeklindedir.
Örnek:
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere; –a
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. –b
Ormanlar koynunda bir serin dere, –a
Dikenler içinde sarı gül vardır. –b
4) MANİ TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ
Bir şiirin birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri kendi aralarında üçüncü dize de serbest olursa mani tipi kafiye olur. Yani (aaxa) şeklindedir.
Örnek:
Her yalana kanmışım –a
Her söze inanmışım –a
Ben artık sevgiden de –x
Bıkmışım, usanmışım –a
5) KOŞMA TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ
“abab, cccb, dddb” şeklinde oluşan kafiye örgüsüne denir.
Örnek:
Bülbül ne yatarsın bahar erişti –a
Ulu sular göl olduğu zamandır –b
Kat kat oldu gül yaprağa karıştı –a
Gene bülbül kul olduğu zamandır –b
Gene bahar oldu açıldı güller –c
Figana başladı gene bülbüller –c
Başka bir hal olup açtı sümbüller –c
Aşıkların del’olduğu zamandır –b
(Karacaoğlan)
MANZUME
Ölçü ve kafiye gözetilerek nazım biçiminde yanı dizeler şeklinde metinlere manzume denir. Edebiyatımızda Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’in ünlü manzumeleri vardır.
Manzume ile Şiir Arasındaki Farklar
- Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
- Şiir sanatsal yönden daha kuvvetlidir, manzumelerde sanat arka plandadır.
- Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
- Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
- Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
- Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir, şiir ise daha çok duygu ve heyecana seslenir.
ÖRNEK MANZUME
KOCA KARI İLE ÖMER
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.
«Açız! Açız! » diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:
— Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek…
Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!
Çocukların yeniden başlamıştı nâleleri…
Selâmı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
Selâmı aldı kadın pek beşûş bir yüzle.
— Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?
— Bugün ikinci gün, aç kaldılar…
— O halde, neden biraz yemek komuyorsun?
— Yemek mi? Çömleği sen tirid mi zannediyorsun? İçinde sâde su var;
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
Ne çâre! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.
…
(Mehmet Akif Ersoy)
KONULARINA GÖRE ŞİİR TÜRLERİ
1. Lirik Şiir: Aşk, sevgi, özlem, ayrılık, yalnızlık gibi duyguları coşkulu bir söyleyişle aktaran şiirlerdir.
Ben sana mecburum bilemezsin
Aԁını mıh gibi aklımԁa tutuуorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum. (Attila İlhan)
- Epik Şiir:Kahramanlık, savaş, yiğitlik, yurt sevgisi gibi konuları işleyen coşkulu şiirlerdir.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendikHaykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle
(Yahya Kemal Beyatlı)
- Didaktik Şiir:Bir şeyler öğretmek ya da ders vermek için yazılan şiirlerdir. Bu tür şiirlerde duygudan çok düşünce ağırlıklıdır.
DİNLE VATANDAŞ
Kulak ver sözüme dinle vatandaş
Uyma laklak edip gülüşenlere
Meşgul eder seni işinden eyler
Karışırsın tembel perişanlara
Adım at, ileri geriye bakma
Bir sağlam iş tut da elinden bırakma
Saçma sapan sözler hep delip takma
Allah’ın yardımı hep çalışanlara
Aşık Veysel
- Satirik (Yergisel) Şiir:Toplumun aksayan yanlarını, insanların hatalarını eleştiren şiirlerdir. Bu tür şiirlere divan şiirinde hiciv, halk şiirinde taşlama denir.
Tutar isen her bir şeyin ucundan,
Çıkar isen her bir işin içinden,
Alır isen hırsızların elinden
Dava ederler unutma sakın seni.
- Pastoral Şiir:Doğa ve tabiat güzelliklerini, köy ve çoban hayatını anlatan şiirlerdir.
BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.
Bekçileri gibiyiz ebanced buraların,
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi
Her gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.
- Dramatik Şiir
Acıklı veya korkunç bir konuyu anlatan şiire denir.
Acıklı ve korkunç bir olayı insanın gözü önünde tiyatro gibi canlandıran şiirdir.
Eski Yunan’daki tragedyalar ile başlayan dramatik şiir, günümüzde manzum tiyatrolarla varlığını sürdürmektedir.
Batı’da Cornille, Shakespeare vardır. Türk edebiyatında şiir ile yazılan tiyatro Tanzimat edebiyatında başlar. Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Faruk Nafizdramatik şiirin ilk örneklerini verirler.
EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI)

1. Teşbih (Benzetme)
Aralarında benzer nitelikler bulunan iki varlıktan zayıf olanı güçlü olana benzetme sanatına teşbih denir.
“Babam aslan gibi güçlüdür.” cümlesinde baba, güçlülük bakımından aslana benzetilmektedir.
“Bodrum, cennet kadar güzel bir beldedir.” cümlesinde Bodrum, güzellik bakımından cennete benzetilmektedir.
Teşbih sanatının ögeleri:
Temel ögeler: Benzeyen, benzetilen
Yardımcı ögeler: Benzetme yönü, benzetme edatı
» Benzetmenin dört ögesiyle yapılan teşbihe “teşbih-i mufassal (tam benzetme)” denir.
Örnek
Zehirli bir hançer gibi
Ölümcüldür gözlerin
Benzeyen: gözler
Benzetilen: hançer
Benzetme yönü: ölümcül olma
Benzetme edatı: gibi
Örnek
Yorgun bir kervan misali yavaş yavaş
Anılar geçti gözlerimin önünden
Benzeyen: anılar
Benzetilen: kervan
Benzetme yönü: yavaş yavaş geçmek
Benzetme edatı: misali
» Benzetmenin yalnızca temel ögeleriyle (benzeyen-benzetilen) kurulan teşbihe ise “teşbih-i beliğ (güzel benzetme)” adı verilir.
Örnek
Gider oldum kömür gözlüm elveda.
Benzeyen: göz
Benzetilen: kömür
Örnek
Akşamlar bir romandır bu şehirde.
Benzeyen: akşamlar
Benzetilen: roman
2. İstiare (Eğretileme)
Benzetmenin temel ögelerinden yalnızca biriyle yapılan benzetmeye istiare denir. İstiarede sözcük benzetme amacı güdülerek kendi anlamı dışında başka bir anlamda kullanılır. İstiare, açık ve kapalı istiare olmak üzere ikiye ayrılır:
a. Açık İstiare
Benzetmenin ögelerinden sadece “benzetilen” ile yapılan istiareye açık istiare denir.
Örnek
“Yüce dağ başında siyah tül vardır.”
dizesinde “siyah tül” ifadesiyle “bulutlar” kastedilmiştir yani bulutlar siyah tüle benzetilmiştir.
“Aslanlar koşuyor cepheye doğru.”
dizesinde “aslanlar” sözüyle “askerler” kastedilmiştir. Buna göre askerler aslana benzetilmiştir.
- Kapalı İstiare
Benzetmenin temel ögelerinden sadece “benzeyen” ile yapılan istiareye kapalı istiare adı verilir. Kapalı istiarede benzetme yönü de kullanılabilir.
Örnek
“Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor.”
dizesinde tekerleklerin bir şeyler anlatıyor olması, insana benzetildiğini gösterir. Dolayısıyla “tekerlekler” benzeyen, insan ise benzetilendir.
“Bir dağ lalesi üşüyordu yalnızlıktan.”
dizesinde dağ lalesi insana benzetilmiş ve benzetilen durumundaki “insan” verilmemiştir.
- Temsili İstiare:Benzetmenin asıl öğelerinden yani kendisine benzetilen veya benzeyen öğelerinden yalnızca birinin yer aldığı istiare türüdür. Diğer istiare (eğretileme) türlerinden farkı simgelerle bir davranış veya düşüncenin canlandırılmasıdır. Her iki istiareden farklı olarak bütün bir parçada bu sanat ortaya çıkar. Bütün metinde temsil edilen şeyle ilgili sözcük ve sözcük grupları yer alır. Türk edebiyatında temsili istiare (eğretileme) sanatının en güzel örneği Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” şiiridir.
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli
Biçare gönüller… ne son gemidir bu
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden
(Yahya Kemal Beyatlı)
Temsili istiare (eğretileme) örneği olan yukarıdaki şiirde “tabut” bir “gemi”ye benzetilmiştir. “Tabut” söylenmemiştir. Şiirin tamamında yer alan “gemi” kavramıyla şair, insanoğlunun son yolcuğundan bahsetmiştir. Ölüm, şiirde “son yolculuk”u temsil ederken; “gemi” de “ruh”u temsil etmiştir. Şiirde “tabut” “benzeyen”, “gemi” “kendisine benzetilen” öğeyi oluşturmuştur. Dikkatle incelendiğinde sözcükler hep aynı konuyla ilgilidir.
Not: Kişileştirme sanatının olduğu her yerde kapalı istiare de (eğretileme) vardır.
3. Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması)
Benzetme amaçlanmadan bir sözcüğün ya da kavramın çeşitli anlam ilgileriyle başka bir sözcük veya kavram yerine kullanılmasıdır. Mecazımürselde iç-dış, parça-bütün, yer-insan, sanatçı-eser, yer-yönetim gibi anlam ilgileri bulunur.
Örnek
Bu masa usta bir elden çıkmış. (parça-bütün ilişkisi)
Almanya, Türkiye ile ilgili alınan kararı onayladı. (yer-yönetim ilişkisi)
Biz mutfağa gidene kadar tencere taşmıştı. (iç-dış ilişkisi)
Karanlık bir odada oturmuş, Zeki Müren’i dinliyordu. (sanatçı-eser ilişkisi)
Bu gözler neler gördü bir bilsen! (Parça- Bütün İlişkisi: (göz>parça, insan>bütün)
Bir depoyla 100 km daha gideriz. (İç – Dış İlişkisi: Depo denilerek yakıt kastedilmiştir.)
Orhan Veli’yi severek okurum. (Yazar -Eser İlişkisi Orhan Veli’nin eserleri kastedilmiştir)
Tüm salon maçın başlamasını bekliyordu. (Yer-İnsan İlgisi: Salondaki insanlar kastedilmiştir.)
Dün geceden beri bereket yağıyor. (Neden-Sonuç İlişkisi: Yağmur)
4. Tenasüp (Uygunluk)
Aralarında anlam bakımından ilgi ve uygunluk bulunan sözcükleri aynı dizede, beyitte ya da dörtlükte kullanma sanatına tenasüp denir.
Örnek
Bahar mevsimidir hemdem-i sâbâ olalım (Bahar mevsimidir, sabah rüzgarıyla arkadaş olalım);
Gül ile dost kokusuyla âşina olalım (Gül ile dost ve kokusuyla da tanıdık olalım).
Şeyhi
Bu beyitte “bahar, gül, koku” kelimeleri arasında tenasüp vardır.
Örnek
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip (Ey doktor, aşk derdiyle mutluyum, bana ilaç verme)
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır (Bana derman kılma, çünkü dermanın zehri beni mahveder.)
Fuzuli
“Dert, ilaç, tabip, derman, zehir” hastalıkla ilgili kavramlardır; bu kavramların bir arada kullanılması tenasüp sanatını oluşturur.
- Tevriye (İki Anlamlılık)
Birden fazla anlama gelebilen bir sözün yakın anlamını söylerken uzak anlamını da düşündürme sanatına tevriye denir.
Örnek
Bâki çemende hayli perişan imiş varak; (Yaprak, bahçede oldukça zor durumdaymış)
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgardan (Belli ki rüzgardan bir şikayeti var.)
Bâki
Rüzgar kelimesinin iki anlamı vardır. Bunların ilki “yel”; ikincisi ise “devir, zaman”dır. Şiirde bu kelime iki anlama da gelebilecek şekilde kullanılmıştır. Yaprak, esen yelden de şikayetçi olabilir, zamandan da.
Örnek
Bu kadar letâfet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Ben; insan vücudunda, özellikle yüzde bulunan koyu renk lekelerdir. Şair, bu anlama gelen “ben”i kullanmış ama kendisini anlatmak istemiştir. Çünkü sözcüğün uzak anlamında birinci tekil kişi söz konusudur.
6. Kinaye (Değinmece)
Bir sözü aynı anda hem gerçek hem de mecaz anlamıyla kullanma sanatına kinaye denir.
Örnek
Ey benim sarı tanburam
Sen ne için inilersin
İçim oyuk derdim büyük
Ben anınçün (onun için) inilerim
Pir Sultan Abdal
Yandaki dörtlükte “içim oyuk” sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanılmıştır. Bir müzik aleti olan tamburanın içi gerçekten oyuktur. Öte yandan “içim oyuk” sözüyle şair, tamburanın derdinin çok olduğunu anlatmak istemiştir.
- Hüsnü Talil (Güzel Nedene Bağlama)
Anlatıma güzellik katmak için doğal bir olayı gerçek nedeninin dışında hoşa gidecek bir nedene bağlamadır.
Örnek
Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi.”
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bu dizelere göre çoban çeşmesi, Ferhat dağları yardığı için, ona yardım etmek amacıyla akmaya başlamıştır. Oysa çeşmenin akış nedeni tamamen doğal etmenlerdir.
- Tecahüli Arif
Kelime anlamı “bilgi sahibi olanın cahilliği”dir. Şiirde anlamı etkileyici kılmak için şairin bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi ifade etmesidir. Başka bir deyişle şair, bildiğini bilmiyormuş gibi söyler.
Örnek
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar…
Cahit Sıtkı Tarancı
Şair, aynaya baktığında yaşlandığını, saçlarının ağardığını, yüzünde çizgiler, gözlerinin altında morluklar olduğunu ilk kez fark etmiş gibi şaşkınlık içindedir. Oysa yaşlandığı gerçeğini bilmektedir.
9. Teşhis (Kişileştirme)
İnsan dışındaki varlıklara insana özgü duygu ve davranışlar kazandırma sanatına teşhis denir.
Örnek
Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim için
Yaşın yaşın ağlar mısın
Yunus Emre
Saçını çözen ve ağlayan bulut kişileştirilmiştir.
Örnek
Salındı bahçaya girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boyun eğdi
Gül kızardı hicabından
Aşık Emrah
Selam duran çiçekler, boyun eğen menekşeler ve utancından kızaran güller kişileştirilmiştir
- İntak (Konuşturma)
İnsan dışı varlıkların insan gibi konuşturulması sanatına intak denir.
Örnek
Kurnaz tilki sesini yumuşatarak,
Ona dedi ki: —Kardeşçiğim, artık dostuz;
Müjde getirdim sana, in de bir öpüşelim;
Barış oldu hayvanlar arasında.
La Fontaine
Tilki konuşturularak intak sanatı yapılmıştır.
Örnek
Arı sordu: Şen kelebek
Neden böyle süslenerek
Çiçeklere seslenerek
Uçuyorsun benek benek?
La Fontaine
Arı ve kelebek konuşturularak intak sanatı yapılmıştır.
11. Mübalağa (Abartma)
Duygu ve düşünceleri daha güçlü ifade etmek için bir durumu olması gerektiğinden çok fazla ya da çok az gösterme sanatına abartma (mübalağa) denir.
Örnek
Meni candan usandırdı cefâdan yar usanmaz mı (Sevgili beni canımdan usandırdı; cefa etmekten o usanmaz mı?)
Felekler yandı âhumdan murâdım şem’i yanmaz mı (Ahımdan bütün gökyüzü yandı, muradımın mumu hâlâ yanmaz mı?)
Fuzuli
Şairin ahının bütün gökyüzünü yaktığını söylemesi mübalağadır.
12. Tezat (Zıtlık)
Birbirine zıt kavramları ya da durumları bir arada kullanma sanatına tezat denir.
Örnek
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar
Cahit Sıtkı Tarancı
“Dost” ve “düşman” sözcükleri arasında karşıtlık yani tezat vardır.
Örnek
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe
H.Hüseyin Korkmazgil
Yaprak dökmek ve bahar bahçe sözleri birbirine zıt iki durumu ifade etmektedir.
13. Tariz (İğneleme)
Birini küçük düşürmek ya da iğnelemek için bir sözü gerçek anlamının tam tersi bir anlamda kullanmaktır.
Örnek
Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyanma
Meşhur kelamdır sen kazan sen ye
El için yok yere ateşe yanma
Huzûrî
Şair bu dörtlükte ters öğüt vermektedir. Aslında yan gelip yatanların ne kadar yanlış yaptığını anlatmak istemektedir.
14. Telmih (Hatırlatma)
Geçmişte yaşanmış ve herkes tarafından bilinen bir olayı ya da tarihe mal olmuş bir kişiyi hatırlatan sözlerin kullanılmasına telmih denir. Bir sözün telmih olduğunu anlayabilmek için, çağrıştırılan olay, durum ve kişi hakkında bir bilgiye sahip olmalıyız.
Örnek
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu
Kerem’in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gösteren bu
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi
Faruk Nafiz Çamlıbel
Aslı ile Kerem adlı halk hikayesi kahramanları hatırlatılmıştır.
Örnek
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan…
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Arif Nihat Asya
İstanbul’un fethi, Ulubatlı Hasan ve Fatih Sultan Mehmet hatırlatılmıştır.
15. Tekrir (Yineleme)
Sözün etkisini güçlendirmek amacıyla sözcük ya da sözcük öbeklerini yinelemeye tekrir denir. Tekrir, anlatıma duygu ve coşku katar.
Örnek
Yazık, sana ağlamayan şiire,
Yazık, sana titremeyen vicdana;
Yazık, sana uzanmayan ellere,
Yazık, seni kurtarmayan insana!
Mehmet Emin Yurdakul
Yazık ve sana sözcükleri tekrar edilmiştir.
Örnek
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı dedi ki yok yok
Seyrâni
Dedim, dedi, nedir, yok sözcükleri tekrar edilmiştir.
- Leff ü Neşr (Sıralı Açıklama)
Bir dizede iki ya da daha fazla kavramdan bahsettikten sonra diğer dizede bunları çağrıştıran başka sözleri kullanma sanatıdır.
Örnek
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın,
Ne diye tutuştun, ne diye taştın.
Hicrani
Tutuşmak ateşle, taşmak ise yaşla ilgili sözlerdir.
Örnek
Ben bir sedefim, sen nisan bulutu,
Ver damlaları, al yuvarlak inciyi.
Orhan Veli Kanık
Damla bulutla, inci ise sedefle ilgili sözlerdir.
17. Cinas
Sesleri aynı, anlamları farklı sözleri bir arada kullanma sanatıdır. Cinas, sesteş sözcüklerle yapılır. Cinaslı sözcükler daha çok manilerde kullanılır.
Örnek
Al beni, ele beni
Kül edip ele beni.
Seveceksen kendin sev
Sevdirme ele beni.
“ele” sözcüğü ilk iki dizede “elemek” son dizede “yabancıya” anlamında kullanılmıştır.
Örnek
Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah
“Günah” ve “gün ah” sözlerinde cinas sanatı vardır.
- İrsal-ı Mesel
Söylenen bir düşünceyi inandırıcı kılmak ve pekiştirmek amacıyla söze bir atasözü ya da özdeyiş katmaya irsal-i mesel denir.
Örnek:
Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gâfilin ahmaklığından.
- Seci (İç Uyak)
Düzyazıda, cümle içinde yapılan uyağa denir.
Örnek:
İlâhi, kabul senden, ret senden; şifa senden, dert senden.
İlâhi, iman verdin, daim eyle; ihsan verdin, kaim eyle.
- Rücu (Geriye Dönüş)
Bir düşünceyi daha güçlü anlatmak için, söylenen sözden döner gibi davranmaya rücu denir.
Örnek:
Ol mihr ü mâh-rûyum bir serv-kâmet ancak
Yok yok ne serv-kâmet ol kad kıyamet ancak
Şair ilk mısrada sevgilisinin boyunu önce “serv”e benzetmiş; ikinci mısrada “yok yok” sözüyle bu düşüncesinden tamamen dönerek onun boyunu “kıyâmet” ile nitelemiştir
- Akis (Yansıma)
Bir mısra içinde anlamlı bir ifadenin ters çevrilip, yine anlamlı bir ifadeye dönüştürülerek yerleştirilmesiyle yapılan sanattır.
Örnek:
Didem ruhunu gözler, gözler ruhunu didem,
Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem.
- Nida (Seslenme)
Şiddetli duyguları, heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır.
Örnek: Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!
Örnek: Çatma kurban olayım ey nazlı hilal!
- İstifham (Soru Sorma)
Anlatımı daha etkili hale getirmek için cevap alma amacı gütmeden soru sormaktır.
Örnek: Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
- Terdit (Şaşırma/Beklenmezlik)
Sözü okuyucunun beklemediği şekilde bitirmedir.
Örnek:
Görünce uzanmış yâr kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin.
Aman be Ali! (Faruk Nafiz Çamlıbel)
- Tecrit (Derecelendirme)
Birbiriyle ilgili kavramların bir derece gözetilerek sıralanmasıdır.
Örnek:
Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın
- İştikak (Türetme)
Aynı kökten türeyen sözcükleri bir arada kullanmaya iştikak denir.
Örnek:
Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer
Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim.
- Akrostiş
Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesidir.
Divan edebiyatında akrostiş’e muvaşşah ya da istihrac denir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş “üç dize” anlamına gelir.
Akrostiş Örnekleri
Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar
Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgar
Cahit Sıtkı Tarancı
Şiirin dizelerinin ilk sözcükleri alt alta okunduğunda “VEDİA” ismi çıkıyor.
ŞİİRDE İMGE
Şiir dili mecazlar, yan anlamlar ve çağrışımlar bakımından zengindir. Şiir dilinde imge, alışılmamış bağdaştırmalar ve söz sanatları vardır. Günlük konuşma dilinden farklı bir dille oluşturulur şiir dili…
İmge, dinleyici ya da okuyucunun zihninde oluşturulan, üretilen, çizilen görüntü ve duygulardır.
İmgelerin ortaya çıkış sebebi:
§ Dil göstergelerinin (kelime, kavram ve deyişlerin) sayılı ve belirli olması;
§ İnsan hayali ve düşüncesinin ise sınırlı olmaması sonucunda, sınırlı olanla sınırsızı ifade etme arzusu…
§ Yeni karşılaşılan bir durumu ya da olayın yeni bir söyleyişle karşılanması.
UNUTMA: İmge yapılırken söz sanatlarından ve mecazlardan yararlanılır.
İMGE ÖRNEKLERİ:
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
(Attila İlhan)
Açıklama: Bu dizelerde şair, sevgilisine duyduğu tutkulu aşkı ve ona sımsıkı bağlılığını sevgilisinin adını mıh gibi aklında tutması imgesiyle ifade etmiştir. Bu imgeyi yaparken teşbih (benzetme) sanatından yararlanmıştır.
“İkiz hayaletler gibi yürüdük
Puslu aydınlıkta o bahar günü.”
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Açıklama: Bu dizelerde şair bir bahar günü sevgiliyle gezintisini “ikiz hayalet” imgesiyle ifade etmiştir.
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi
Geçiyorum işte mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut saçlarımda çiğ
(Ahmet Muhip Dıranas)
Açıklama:
Bu dizelerde şairin sevgilisinin yeşil penceresinden kendisine gül attığını hayal etmesi bir imgedir. Kalbin ışıklarla dolduğunu düşünmek de bir imgedir. Şairin gözlerinde bulut ve saçlarında çiğ olduğunu hayal ederek ve kendisini bir mevsim gibi sevgilinin kapısından geçtiği görüntüsü de bir imgedir.
ŞİİRLE İLGİLİ BAZI ÖNEMLİ KAVRAMLAR
Söyleyici: Şiirde konuşan, şairin sesini ve söyleyişini emanet ettiği kişi veya varlığa “söyleyici” adı verilir. Söyleyici kavramı “şiirin öznesi”, “şiirsel ben” veya “lirik ben” olarak da adlandırılır.
Örnek:
UÇUN KUŞLAR
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Şiirdeki Söyleyici:
Bu şiirde söyleyici, hasret ve özlemle yad ettiği vatan toprağını tabiatın güzel unsurlarıyla canlandıran, çinde bulunduğu kederin vatanını da kederlendirdiğini düşünen biridir.
Nazire: Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir.
Mahlas: Divan edebiyatı şairlerinin kullandıkları takma ada mahlas denir. Örneğin tam adı Mehmet bin Süleyman olan divan edebiyatının en büyük şairi, Fuzûlî mahlasını kullanmıştır.
Tapşırma: Halk edebiyatı şairlerinin şiirlerde kullandıkları takma ada denir.
Örnek:
Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Tema: Bir konuşmada ya da yazılı metinde işlenen genel konuya veya temel duygu ve düşünceye “tema” denir. Tema, yalnızca birkaç sözcükle ifade edilir. Örneğin; aşk, ayrılık, kahramanlık, vatan, özgürlük, hoşgörü, vb. ifadeler temadır.
Tema Örnekleri
Affan Dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Cahit Sıtkı Tarancı
TEMASI: Özlem
KONUSU: Şairin çocukluğuna duyduğu özlem
************************************************
TEMA ÖRNEĞİ-2
…
Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana ‘su yok’ desin de!
(Kemalettin Kamu)
TEMASI: Yalnızlık
KONUSU: Yalnızlığın verdiği hüzün
Çağrışım: Sözcüklerin, düşüncelerin, hayallerin aralarında bulunan benzerlik, birlik, yakınlık ya da karşıtlık gibi bağlantılarla birbirlerini anımsatması.
Eglog: Batı edebiyatlarında birkaç çobanın kır hayatı, aşk gibi konular üzerinde karşılıklı konuşmaları tarzında yazılan pastoral şiirlere eglog denir. Eglog, Türk edebiyatında hemen hemen hiç kullanılmamıştır.
İdil: Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya kır hayatının güzelliğini işleyen kısa pastoral şiirlere idil denir. Bu şiirlerde şair, doğa karşısındaki duygulanmasını anlatır.