
- Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 3. Ünite Ders Notları (Şiir)
SÖZLÜ EDEBİYAT (… / 8. yy)
- Türklerin yazıyı kullanmaya başlamadıkları zamanlardaki edebiyat, mitolojik dönemde oluşmaya başlamıştır.
- Bu dönemin başlıca ürünleri destan, sav, sagu ve koşuk‘tur. Bunlar anonim özellik taşır.
- Sözlü edebiyat ürünlerinin gelişip yayılmasında etkili olan üç önemli tören vardır. Bunlar “sığır”, “şölen” ve ‘yuğ” törenleridir.
- Sığır (Sürgün avı): Düzenlenen sürek avının bereketli olması için ava çıkmadan önce yapılan törendir.
- Şölen, Toy (Kurban törenleri): Hayvanların kurban edildiği günlerde düzenlenen ziyafet ve yapılan dinî törendir.
- Yuğ (Yas törenleri): Ölen insanların ardından duyulan acı ve onun iyi özelliklerinin anlatıldığı törenlerdir.
- Toplumsal ve dinî içerikli olan bu törenler; hekimlik, büyücülük, din adamı, müzisyenlik, şairlik yeteneğine de sahip olan ve ozan, şaman, baksı, kam, oyunadı verilen bilge kişiler tarafından yönetilirdi.
- Şiirler; “kopuz” adı verilen çalgı eşliğinde ozanlar tarafından belli bir ezgiyle söylenmiştir.
- Şiirler, dörtlük nazımı birimi ve hece ölçüsüyle söylenmiş, hecenin 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır.
- Şiirlerde ahenk; yarım uyak ve redifle sağlanmış; abab /aaab / cccb / dddb şeklinde halk edebiyatındaki koşmaya benzer uyak düzeni kullanılmıştır.
- Sevgi, aşk, ölüm, yiğitlik, savaş, din, doğa güzellikleri, günlük yaşam, av eğlenceleri, at ve silaha bağlılık gibi konular işlemiştir.
- Dil, yabancı etkilerden uzak arı bir Türkçedir.
- Eserlerin çoğu manzumdur. Nazım-nesir karışık olan kimi destanlar da vardır. Bazı destanların manzum şekilleri unutularak günümüze nesir halinde ulaşmıştır.
- Türk edebiyatının ilk örnekleri sayılan sagu, koşuk, sav örneklerine ve destanların bazı parçalarına sonraki yüzyıllarda yazılan kaynaklarda rastlanmıştır. Kaşgarlı Mahmut’un, Divanü Lügati’t-Türk adlı kitabında ve Çin kaynaklarında bu türlerle ilgili örneklere yer verilmiştir.
SÖZLÜ EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
1) Koşuk
- Yiğitlik, savaş, aşk, sevgi, tabiat güzellikleri, av eğlenceleri, günlük yaşam gibi konuların dile getirildiği şiirlerdir.
- Sığır denilen sürek avları ve şölen adı verilen kurban törenlerinde ozanlar tarafından kopuz eşliğinde söylenir.
- Hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimiyle söylenir.
- Genellikle yarım uyak kullanılır.
- Uyak düzeni aaab/abab, cccb, dddb şeklinde olup halk edebiyatındaki koşmaya benzer.
- Koşuk, içerik olarak halk edebiyatındaki koşmaya, divan edebiyatındaki gazele benzer
- İslamiyet öncesi Türk edebiyatı nazım biçimidir.
- İlk örnekleri Kaşgarlı Mahmut’un Divânû Lugati’t Türk adlı eserinde yer alır.
- 7’li, 8’li veya 11’li hece ölçüsü kullanılır.
- Halk edebiyatındaki mani ve koşmaların temelini oluşturur.
- Edebiyatımızda yazarı bilinmeyen anonim eserlerdir.
- Milli bir dil kullanılmıştır. Dil son derece sadedir.
- Koşuk türünde elimize geçen ilk şiir Aprin Çor Tigin tarafından kaleme alınmıştır.
- Aprin Çor Tigin ilk Türk şairidir.
2) Sagu
- Yuğ adı verilen ölüm, yas törenlerinde ölen kimsenin ardından söylenen, onun ölümünden duyulan acıyı dile getiren, ölenin mertliğini, yiğitliğini, erdemlerini anlatan şiirlerdir.
- İslamiyet öncesinde kullanılan bir nazım biçimidir.
- Sagular sadece konu açısından koşuktan ayrılır. Diğer özellikleri koşukla aynıdır.
- Sagular da koşuklar gibi müzikle iç içedir ve kopuz eşliğinde söylenir.
- Ölüm temasını işlemesi bakımından, halk edebiyatındaki ağıtın ve divan edebiyatındaki mersiyenin karşılığıdır.
- Sevilen bir kişinin ya da kahramanın ardından söylenir.
- Ölen kişinin iyiliği, dürüstlüğü, ahlakı, fazileti ve ölümünden duyulan acıyı dile getirir.
- 7’li hece ölçüsüyle yazılırlar.
- Nazım birimi dörtlüktür.
- Kafiye düzeni koşukla aynıdır.
- Kafiye düzeni aaaa, bbba, ccca şeklinde olup düz kafiyedir.
- Türk sözlü edebiyatının ilk örneklerinden olan, tamamı 12 dörtlükten oluşan ve Divanü Lügatı’t-Türk’te yer alan Alp Er Tunga sagusu, bu türün en meşhur örneğidir. Bu şiirde Saka (İskit) adlı Türk devletinin hükümdarı olan Alp Er Tunga’nın MÖ 7. yy.da Türk- İran savaşlarında İran hükümdarı Keyhüsrev’e yenilerek öldürülmesi anlatılır.
3) Sav
- Bugünkü atasözlerinin ilk şekilleridir. Yaşamla, toplumla, insan doğasıyla ilgili öğütler veren hikmetli, özlü sözlerdir.
- Kolay söylenmesi ve akılda kalıcı olması için çoğu şiir gibi söylenmiş, ölçü ve uyaktan yararlanılmıştır.
- İlk söyleyeni unutulduğu için anonim nitelik taşır. 11. yy.da Kaşgarlı Mahmut, Orta Asya’da Türk boyları arasında söylenen bazı savları derleyip Divanü Lügatı’t-Türk adlı kitabında bir araya getirmiştir.
- Birçok sav, kelimelerin söylenişinde bazı değişikliklere uğrayarak günümüzde yaşamaya devam etmektedir.
4) Destan
- Toplum hayatını derinden etkileyen ve tarihî önem taşıyan savaş, göç, doğal afet, yangın gibi olayları manzum olarak anlatan anonim ürünlerdir.
- Destanlar, henüz aklın ve bilimin toplum hayatına tam anlamıyla hâkim olmadığı mitolojik çağlarda ortaya çıkmış sözlü edebiyat ürünleridir.
- Yunanca “epope’ kelimesinden gelen destan, olağanüstü ile gerçeği, efsane ile tarihi kaynaştırarak abartılı bir şekilde anlatır.
- Milletlerin vicdanında, hafızasında, bilinçaltında derin izler bırakan olaylar, kahramanlarla ilgili efsaneler ve mitolojik hikâyeler destanların içeriğini oluşturur.
- Bilinmeyen bir zaman diliminde oluşmuş ve ağızdan ağza yayılarak gelişmiştir.
- Milletlerin edebiyatını oluşturan şiirsel ve tarihsel ilk anlatı biçimleridir. Epik şiirin en eski örnekleridir.
- Destanın yapısı; bir tema etrafında oluşan olay örgüsü, kişi, zaman, mekân unsurlarından oluşur.
- Olağanüstü olayların anlatıldığı destanlardaki kişiler de olağanüstü özelliklere sahip kahramanlardır ve lider, kurtarıcı rolünü üstlenir. Bu kişiler genellikle tip özelliği taşır.
- Oluştukları toplumun dinî, millî ve kültürel özelliklerini yansıtır.
- Zaman ve mekân, destanda en belirsiz unsurlardır. Olay örgüsünün yaşandığı mekânın gerçek coğrafya ile; zamanın da tarihsel zaman ile ilişkisi oldukça zayıftır.
- Destanlar genellikle manzumdur, az olmakla beraber nazım- nesir karışık olanlar da vardır. Ancak bazıları, manzum biçimleri unutularak günümüze düz yazı şeklinde ulaşmıştır.
- Destanlar, tarihî olayları anlatması yönüyle “tarih” bilim dalıyla son derece ilgilidir ancak anlatımda abartı ve olağanüstülüklere yer vermesi nedeniyle güvenirlik açısından tarihten uzaklaşır.
- Destanlar üç aşamada oluşur:
- Çekirdek (doğuş):Milletin hayatını derinden etkileyen bir olayın yaşandığı ya da idealize edilmiş efsanevi bir kahramanın ortaya çıktığı safhasıdır.
- Yayılma:Toplumda derin iz bırakan olay veya kahramanların uzun zaman dilimi içinde kuşaktan kuşağa anlatılarak halkın ortak ürünü haline geldiği aşamadır. Destan motifleri bu aşamada belirgin bir hale gelmeye başlar.
- Derleme (yazıya geçirme): Destanın, uzun zaman diliminden sonra güçlü bir şair tarafından destan kurallarına uygun biçimde bir araya getirilip manzum olarak yazıya geçirildiği safhadır. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir. Derleyici şair, destanın yazarı değil sadece anlatılagelen olayları toplayıp bir araya getiren kişidir.
GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (11-12. yy)
Edebiyatımızda geçiş dönemi, Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra yeni bir din ile birlikte yeni bir kültür ve uygarlık çevresine girip İslamiyet öncesi kültür ile İslami unsurların iç içe geçtiği döneme verilen addır. Geçiş dönemi 11. ve 12. yy arasıdır.
Özellikleri:
- İslamiyet öncesi dönemdeki kültür ile İslamiyet sonrası kültür iç içe yaşamıştır.
- İslami devir Türk edebiyatının ilk eserlerinde doğruluk, sabır, cömertlik gibi güzel davranışlar ana teme olarak işlenmiştir.
- Bu dönemdeki eserlerde İslam dininin kurallarını topluma öğretme, halkı bilgilendirme ve eğitme amaçlanmıştır
- Arap ve Fars edebiyatından alınan yeni nazım biçimleri kullanılmıştır.
- Bu dönemde yazılan eserlerde hece ölçüsüyle birlikte aruz ölçüsü de kullanılmıştır.
- Eserlerin dili İslamiyet öncesi doğal dilden yavaş yavaş uzaklaşarak eserlerde Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya başlanmıştır.
- yüzyılda yazılan eserlerde, Uygur harflerinin yanında Arap harfleri de kullanılmaya başlanmıştır.
GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ:
- Kutadgu Bilig
- Yusuf Has Hacip, tarafından 1069-1071 yılları arasında yazılarak Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunmuştur.
- Yusuf Has Hacip okuyanlara yol göstersin, onlara mutluluk versin diye eserine “Mutluluk Veren Bilgi”adını veren Kutadgu Bilig adını koymuştur.
- Eser, ayet ve hadislere dayanarak öğütler verdiği için İslâmî, Karahanlılar hakkında bilgi verdiği için tarihî, sosyal kurumlardan bahsettiği için sosyal, ideal bir hükümdarın nasıl olması gerektiğini belirttiği için siyâsî, orduya geniş yer ayırdığı için askerî, bilgi ve nasihat verdiği için didaktik, üstün bir edebîdeğere sahip olduğu için edebî, tüm bunları çeşitli sembollerle anlattığı için alegorik bir eserdir.
- İslam kültürü etkisindeki Türk edebiyatının edebî değer taşıyan ilk eseridir.
- Mesnevi nazım şekliyle yazılan eserde 6645 beyit ve 173 dörtlük vardır. Mani şeklinde uyaklanan dörtlükler beyitlerin arasına serpiştirilmiştir. Dolayısıyla eserde hem aruz hem hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Hakaniye Türkçesiyle (Karahanlı, Çağatay Türkçesi) yazılan eserde Arapça ve Farsça sözcüklere az yer verilmiştir.
- Kutadgu Bilig ilklerin eseridir:
- Divan edebiyatı geleneğiyle ilk Türkçe eserdir.
- Türk edebiyatındaki ilk mesnevi örneğidir.
- Aruzun kullanıldığı ilk Türkçe eserdir.
- Beyit nazım birimiyle yazılan ilk Türkçe eserdir.
- Devlet adamlarına öğüt verdiği için Türk edebiyatının ilk siyasetname örneği sayılır.
- Alegorik tarzda yazılan ilk Türkçe eserdir.
- Eserin, Fergana, Kahire ve Viyana’da bulunan üç yazma nüshası vardır.
- Dil, edebiyat ve kültür tarihimizin en önemli eserlerinden biridir.
- Alegorik (sembolik) bir anlatımı vardır. Adalet, mutluluk, akıl ve akıbeti temsil eden dört sembolik kahramanın konuşmaları, sohbetleri, tartışmaları tiyatro havası içinde ve canlı bir anlatımla verilmiştir. Semboller aracılığıyla, karşılıklı konuşma şeklinde öğütler verilen eserdeki sembol kişiler ve temsil ettikleri kavramlar şunlardır:
Kişinin adı | Eserdeki konumu | Temsil ettiği kavram |
KünTogdı | Hükümdar | Kanun (doğruluk, adalet) |
AyToldı | Vezir | Saadet (Mutluluk, talih, devlet, kut) |
Ögdülmiş | Vezirin oğlu | Akıl (anlayış, bilgi) |
Odgurmış | Vezirin kardeşi | Akıbet (kanaat, dünyanın sonu) |
Yusuf Has Hacip (1017 – 1077)
- İslamiyet’in kabulünden sonra yazılan ilk eser olan Kutadgu Bilig (mutluluk veren bilgi) adlı eserin yazarıdır.
- Kırgızistan’ın Balasagun şehrinde doğan sanatçı 11. yüzyıl şairlerindendir.
- İyi bir eğitim almış, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
- Bu eseri Karahanlılar hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunmuştur.
- Bu eser sayesinde “ulug has haciblik” (dışişleri bakanlığı) mertebesine yükseltilmiştir.
- Dil, edebiyat ve kültür tarihimizin önemli eserlerinden olan Kutadgu Bilig adlı eserini yazdıktan sonra ömrünün geri kalanını devlet işlerinde geçirmiştir.
- Dîvânü Lugati’t-Türk
- “Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelen eser, 1072-1077 yılları arasında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış ve Abbasi halifesi Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
- Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin Arapça ile boy ölçüşebilecek zenginlikte hatta daha üstün olduğunu ispatlamak amacıyla yazılmıştır.
- Eserde 7500 Türkçe sözcüğün Arapça karşılığı verilmiştir. Eserdeki Türkçe metinler Karahanlı (Hakaniye lehçesiyle) Türkçesiyle, açıklamalar Arapçayla yazılmıştır.
- Sekiz bölümden oluşan eserde 7500 Türkçe sözcük açıklanırken; bunların kullanıldığı örnek cümle veya şiirlere, sagu, koşuk, sav, deyim örneklerine, bazı destan parçalarına, dil bilgisi kurallarına yer verilmiştir.
- Eserde o dönemdeki Türk boylarını gösteren bir haritaya yer verilmiştir.
- Sözcükler açıklanırken Türklerin dili, edebiyatı, tarihi, folkloru, coğrafyası, mitolojisi ve toplumsal yaşayışına ilişkin bilgiler verilmiştir.
- Türk lehçelerindeki sözcükler, alfabe sırasına göre düzenlenmiştir.
- Sözlü dönem Türk edebiyatı ürünleri olan destan, sav, sagu, koşuklardan söz eden ilk yazılı eser olduğu için Türk dili ve edebiyatı açısından çok önemli bir kaynaktır.
- Orta Asya’daki bazı Türk lehçeleri, ağızları ve birçok sözcüğün kökeni hakkında bilgi verdiği için ilk etimolojik eserözelliği taşımaktadır.
- Kavramlarla ilgili tarihî bilgi verdiği için ansiklopedik sözlük özelliği taşır.
- Divanü Lügatı’t-Türk ile edebiyatımızda sözlük yazma geleneği başlamıştır. Türkçenin ilk sözlüğüolarak kabul edilir.
- Kültür ve uygarlık tarihimizin temel kitaplarından biridir.
- Kaşgarlı Mahmut eserine aldığı sözcük, koşuk, sagu ve destanları göçebe Türk boyları arasında gezerek bizzat kendisi derlemiştir.
- Kaşgarlı Mahmut’un Türkçeyi Araplara öğretmek amacıyla yazdığı “Kitab-ı Cevahirü’n-Nahvi Lügati’t-Türk adlı bir gramer kitabı da vardır.
Dîvânü Lugati’t-Türk, Türkçenin;
- İlk sözlüğü
- İlk dil bilgisi kitabı
- İlk edebiyat antolojisi
- İlk etimolojik sözlüğü
- İlk ansiklopedik sözlüğü
- İlk Türk dünyası ansiklopedisidir.
Kaşgarlı Mahmut (1008 – 1105)
- Türk tarihinin ilk ve en önemli dil bilginidir.
- 11. yüzyılda Karahanlılar Döneminde yaşamıştır.
- 20 yıllık bir çalışmanın ardından 1072 yılında yazmaya başladığı 1074 yılında Abbasi halifesi El-Muktedi Biemirillah’a (Ebulkasım Abdullah) sunduğu Divan-ı Lugati’t Türk en önemli eseridir.
- Kaşgarlı Mahmut, Türk illerini 20 yıl boyunca dolaşarak Türkçenin gramer yapısını, sözcüklerini, yer adlarını, Türk damgalarını, Türk topluluklarını ve sözlü eserlerini detaylı bir şekilde anlatmıştır.
- Kaşgarlı Mahmut, dil bilimcisi, filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısıdır. Türklerin yaşadığı yerleri bir haritada göstermiştir.
Eserleri: Dîvânu Lugâti’t-Türk (İlk Türk Sözlüğü), Kitabu Cevahirü’n Nahv fi Lugati’t Türk
- Atabetü’l-Hakayık
- “Hakikatlerin (Gerçeklerin) Eşiği”anlamına gelen eser, Edip Ahmet Yüknekî tarafından 12. yüzyılda yazılmış ve Dad Sipehsalar Mehmet Bey (Emir Muhammed)’e sunulmuştur.
- Ayet ve hadislerin yer aldığı dinî, didaktik bir eser olan Atabetü’l- Hakayık bir ahlak
ve öğüt kitabıdır. - Eserde; cömertliğin, dindarlığın, doğruluğun, alçak gönüllü olmanın, bilginin yararlarından ve bilgisizliğin, cimriliğin zararlarından söz edilir.
- Eserde ayet ve hadislere yer verildiği için Arapça, Farsça sözcükler çokça kullanılmıştır. Dolayısıyla dili dönemin diğer eserlerine göre daha ağırdır.
- Allah, Peygamber ve Dört Halife’nin övüldüğü, eserin yazılışıyla ilgili giriş kısmı; gazel tarzında uyaklanmış (aa, ba, ca…) ve 40 beyitten oluşmuştur. Asıl konunun anlatıldığı bölüm ise mani biçiminde uyaklanmış (aaxa) ve 101 dörtlükten ibarettir.
Aruz ölçüsünün kullanıldığı eserde Şehname vezni denilen ve Kutadgu Bilig’deki aruz kalıbının aynısı kullanılmıştır (Feûlün / Feûlün / Feûlün/ Feûl). - Eser, “Geçiş Dönemi”nin diğer eserleri gibi Karahanlı (Hakaniye) Türkçesiyle yazılmıştır.
- 14 bölümden oluşan eserin Uygur ve Arap harfleriyle yazılı nüshaları bulunmaktadır.
- İlk defa 1918 yılında Necip Asım tarafından bilim dünyasına tanıtılmıştır.
- Eser; sanat yapma kaygısıyla yazılmadığı için edebî değer ve şiir tekniği açısından Kutadgu Bilig’e göre daha geridedir. Bu da Edip Ahmet’in eserin sanatsal yönünden ziyade didaktik yönüne ağırlık verdiğinin bir göstergesidir.
Edip Ahmet Yükneki (12. yüzyıl)
Hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. 11. Yüzyılın sonlarına doğru Yüknek’te doğduğu düşünülen sanatçı İslami dönem Türk edebiyatının ilk şairlerinden biridir.
Atabetü’l Hakayık adlı eserinde Türkçeyi son derece iyi kullanan sanatçı, öğretici yönü ağır basan bu eseriyle tanınmıştır.
Bu eseri Sipehsalar Mehmet Beye sunan şair, döneminin önemli alimleri arasında yer alarak uzun yıllar toplumu etkilemiştir.
- Divan-ı Hikmet
- yüzyılda Türk edebiyatının ilk mutasavvıf şairi, Hoca Ahmet Yesevîtarafından kaleme alınmıştır.
- Ahmet Yesevî, şiirlerine, onları aynı biçimsel özellikleri taşıyan şiirlerden ayırmak için, hikmetadını vermiştir. Bu hikmetler, Divan-ı Hikmet adı altında toplanmıştır.
- Şair bu hikmetlerle müritlerine dervişliğin kurallarını öğretmeye çalışmıştır.
- Sanat kaygısı taşımadan söylenen, lirizm yönü zayıf olan hikmetler; İslamiyet’i ve tasavvufu yaymak amacıyla yazıldığı için tasavvuf (tekke) şiirinin de ilk örnekleri sayılır.
- Hikmetler, dinî içerikli şiirlerdir. Bu şiirler, Anadolu sahasında ortaya çıkanilahilerin ilk örnekleridir.
- Divan-ı Hikmet, Peygamberimizin hayatı ve mucizeleri, İslam menkıbeleri, dervişliğin faziletleri, ilahi aşk, cennet ve ibadet gibi dinî konuların ele alındığı ahlakî tasavvufî, didaktik bir eserdir.
- Hoca Ahmet Yesevî’nin hem düşüncesi hem de şiirlerindeki anlayış yüzyıllar boyu devam etmiş, Hacı Bektaşi Veliler, Yunus Emreler bu anlayıştan derinden etkilenmiştir.
- Hikmetler, hece ölçüsünün 7’li ve 12’li kalıbıyla, koşma nazım biçimiyle ve dörtlükler halinde yazılmıştır. Ayrıca gazel ve mesnevi nazım şekliyle, aruz ölçüsüyle yazılan bazı hikmetler de vardır. Bu durum, İslamiyet’e geçiş döneminin bir özelliğidir.
- Şiirler, biçim yönünden İslamiyet öncesi sözlü edebiyat ürünü olan koşukların devamı; dinî içerikli olduğu için de dinî – tasavvufi şiir geleneğinin başlangıcısayılır.
- Karahanlı (Hakaniye) Türkçesiyle yazılan eserin dili sadedir.
- Ahmet Yesevî, sonraki yüzyıllarda birçok tarikatın kurulmasına da kaynaklık eden Yesevî tarikatını kurmuştur. Bu, Türk dünyasındaki ilk tarikat, Ahmet Yesevî de ilk tarikat kurucusudur.
Ahmet Yesevi (1093 – 1166)
* Dini-tasavvufi Türk edebiyatının kurucusudur.
* Türk coğrafyasını manevi açıdan derin bir şekilde etkilemiştir.
* Arapça ve Farsçayı iyi öğrenmiş, İslami ilimleri hatmetmiştir.
* Hece ölçüsüyle ve sade bir dille oluşturduğu Divan-ı Hikmet adlı eseriyle düşüncelerini yaymaya çalışmıştır.
* “Hikmet” adını verdiği tasavvufi şiirler, ilahi nazım biçiminin temellerini oluşturur.
* Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük bir payı vardır.
* 63 yaşına geldiğinde Peygamber sevgisinden dolayı ömrünün geri kalanını yerin altında yaptığı çilehanede geçirmiştir.
Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı)
İslamiyet’in ve bununla birlikte Tasavvuf düşüncesinin halk arasında hızla yayılması ile kendini Allah yoluna adamış, gönül eri, hak aşığı, insan sevgisi ile dolu şairler yetişmiştir. Bu şairler en samimi ve sade bir dil ile halka İslam dinini ve tasavvuf anlayışını tanıtmak istemişlerdir. Dünyevi arzu ve emellerini bırakıp kendilerini sadece Allah yoluna adayan bu şairlerden halk arasında en çok tanınanı Yunus Emre’dir. Yaşadığı yüzyıllarda pek tanınmasa da ilerleyen zamanlarda ve günümüzde çok sevilmektedir. Yine Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal gibi Bektaşi şairleri de çok sevilmiş ve bu şairlerin şiirleri, duygu ve düşünceleri günümüze kadar ulaşmıştır.
ÖZELLİKLERİ:
* Hece ölçüsü ağırlıklıdır, az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
* Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.
* Tasavvuf terimlerinin dışında dil, halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.
* Saz eşliğinde söylenenler de vardır.
* Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi, insan sevgisi, ölüm, Allah’a varış yolları, tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.
* Coşkuludur, genellikle didaktik şiirlerden oluşur.
* Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türler de vardır.
Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:
- yy. : Hoca Ahmet Yesevi
- yy. :Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
- yy. :Kaygusuz Abdal
- yy. : Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
- yy. : Pir Sultan Abdal
- yy. : Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
- yy. : Sezai
- yy. : Kuddusi, Turâbi
Dini-Tasavvufi Türk Şiiri Nazım Türleri
1. İLAHİ
- Allah’ı övmek ve O’na yalvarmak için yazılan,Allah sevgisiyle, insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir.
- Özel bir beste ile söylenir.
- Hece ölçüsünün 7’li, 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenirler.
- Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 -7 arasında değişir.
- Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.
- İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevleviler’de âyin, Bektaşilerde nefes, Aleviler‘de deme, Gülşeniler’de tapuğ, Halvetiler’de durak, öteki tarikatlar da cumhur gibi…
- İlahi denince akla Yunus Emre gelir.
İlahi Örneği:
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni (Yunus Emre)
YUNUS EMRE
- 1238’de doğduğu 1320’de öldüğü tahmin ediliyor.
- Yaşına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Doğum ve ölüm yeri kesin olarak bilinmemektedir.
- yüzyılın ortalarına doğru Moğol İstilası ve Selçuklu Devleti’nin yıkıldığı dönemde Anadolu’da yaşadığı sanılıyor.
- Taptuk Emre’nin dergahında hizmet etti. Taptuk Emre’nin düşüncelerini yaymak için Anadolu’da köy köy kasaba kasaba dolaştı.
- Şiirlerinde içli bir Allah aşkı ve derin bir insan sevgisi vardır.
- Tüm şiirlerinde Allah’a ulaşma çabasıyla duyduğu mutluluk, O’na kavuşma isteğinin coşkusu ve kavuşamamanın verdiği acı vardır.
- İlahi türünün en güzel örneklerini vermiştir.
- Çoğunlukla hece ölçüsü kullanmıştır. Risaletü’n Nushiyye adlı eserinde ise aruz ölçüsünü kullanmıştır.
- Sade bir Türkçe ile söylemiştir. Halk dilinin deyiş ve özelliklerini de şiirlerinde kullanmıştır. Süsten uzak ve içten söylemiştir.
- Tasavvufun çizgilerini ve felsefesini halka en iyi anlatan mutasavvıftır.
- ESERLERİ
Divan
Risaletü’n Nushiyye (Nasihatler Kitabı)
- NEFES
- Hacı Bektaş Veli’nin yolundan giden Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir.
- Bektaşîler bu şiirlere, Cenab-ı Hakk’ın ilhamı ile söylendiğine inandıkları için “nefes” adını verirler.
- Nefeslerde Allah sevgisi, vahdet-i vücut inancı, olgun insan olma konularının yanında Hz. Muhammet’e, Hz. Ali’ye, Ehl-i Beyt’e ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli’ye duyulan sevgi de işlenir.
- Nazım birimi dörtlüktür.
- Genelde hece ölçüsüyle yazılır. (7, 8, 11′likalıpları) Aruz ölçüsüyle yazılan nefesler de vardır.
- Kafiye dizilişi koşma (abab cccb dddb …) tipindedir.
Nefes Örneği:
Eğer ekilir de bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Bu yıl bu yayladan Şâh’a gidelim
Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan öteki yakın dediler
Bu yıl bu yayladan Şâh’a gidelim (Pir Sultan Abdal)
KAYGUSUZ ABDAL (1341? -1444)
- Dinî-tasavvufi halk edebiyatının önemli temsilcilerinden olup mutasavvıf bir şairdir. Asıl adı Alaaddin Gaybî’dir.
- Varlıklı bir aileye mensup olan Gaybî, iyi bir eğitim görmüştür.
- Zamanının bütün ilimlerini, tasavvufu, dinî konuları ve Farsçayı bilen birisidir. Tekkede yetiştiği için didaktik içerikli eserlerinde açık ve sade bir dil kullanmıştır.
- Bazı şiirlerinde Yunus Emre’nin etkisi açıkça görülen Kaygusuz’un hece ile yazdığı şiirlerinin yanı sıra gazel tarzında yazdığı şiirleri de bulunmaktadır. Kaygusuz
- Abdal, son zamanlarına kadar Anadolu’daki Bektaşiliğin ileri gelenlerinden birisi olmuştur. Divan, Gülistan, Gevhernâme, Budalanâme, Vücudnâme, Saraynâme sanatçının tanınmış eserlerinden bazılarıdır.
- NUTUK
*Tekke Edebiyatı’nda Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenendidaktik şiirlerdir.
*Daha çok Bektaşi tarikatında söylenir.
*Şekil yönüyle koşmaya benzer.
*Türün en önemli temsilcisi Kaygusuz Abdal‘dır.
Nutuk Örneği:
Edeb gerektür kula
Tâ işi temiz ola
Edebsüz girme yola
Var edeb öğren edeb
4. DEVRİYE
*Devir felsefesini ve insanın varoluşunu anlatan şiirlere denir.
*“Evrendeki canlı cansız her şey Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir.” felsefesi vurgulanır.
*İlahiyle benzerlik gösterir. (abab cccb dddb)
*Daha çok Alevi – Bektaşi ozanlarca söylenmiştir.
Devriye Örneği:
Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak’la coşup cevlana geldim
Mâ-i carî ile akıp yarışıp
Katre-i na-çizden ummana geldim (Hüsni)
-
ŞATHİYE
*İlk bakışta dine aykırı gibi görünen, aslında vahdet-i vücud felsefesi ile ilgili bir görüşü dile getiren tasavvufi manzumelere verilen addır.
*Şathiyede şair, şiirlerini mizahi bir üslupla (alaylı bir ifade tarzı) ile yazar.
*Bazı sözleri ilk bakışta anlamsız gibi görünür. Ancak anlamsız gibi görünen bu sözlerin altında derin anlamlar gizlidir.
*Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar.
*Genelde Bektaşi şairlerinde görülür.
*Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.
Şathiye Örneği:
Sekiz cennet yaptın sen Âdem için
Adın büyük bağışla onun suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçin
Buğday nene lâzım harmancı mısın (Azmî)
- DEME
*Alevilerin dini törenlerde söyledikleri tasavvufi görüşlere uygun şiirlere verilen isimdir.
*Kafiye düzeni koşmaya benzer. (abab cccb dddb)
*Çoğunlukla 8’li hece ölçüsüyle yazılır ve 3-5 dörtlükten oluşur.
*Saz eşliğinde belli bir makamla söylenir.
Deme Örneği:
San tanburadır adım
Göklere ağar feryadım
Pir Sultan’ımdır üstadım
Ben anınçün inilerim (Pir Sultan Abdal)
Not: Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil birer nazım türüdür.
ANONİM HALK EDEBİYATI
- Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.
- Sözlü geleneğe dayanır.
- Dili yalın, akıcı bir halk Türkçesidir.
- Şiirde hece ölçüsü kullanılır.
- En çok 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.
- Anonim halk edebiyatı ürünleri; “Mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal, atasözleri, halk hikâyeleri, karagöz ve orta oyunu” vb.
- Bu ürünlerde “ölüm, aşk, hasret, yiğitlik, sıla özlemi, toplumsal aksaklıklar” gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenir.
- Mecazlara ve diğer söz sanatlarına fazla yer verilmez.
Anonim Halk Şiiri Biçimleri:
TÜRKÜ
- Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.
• Genellikle anonimdir, yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.
• Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, gurbet, sevgi, güzellik gibi konular işlenir
• Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir.
• Türküler iki bölümden oluşur.
1-Bent:Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.
2-Kavuştak:Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.
Türkü Çeşitleri:
Türküler; ezgilerine, konularına ve yapılarına göre çeşitli başlıklar altında toplanabilir.
Ezgilerine göre; bozlak, hoyrat, kayabaşı, oyun havaları gibi isimlerle anılırken konularına göre; aşk türküleri,
doğa türküleri, çocuk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri gibi isimlerle anılır. Türküler yapılarına göre gruplandırılırken türkülerin bent ve kavuştaklarının kümelenişi göz önünde bulundurulur ve bu yönüyle çok değişik şekillerde karşımıza çıkar.
Türkü Örneği:
Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma
Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.
Hüma kuşu yere düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı.
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.
2. MANİ
Tek dörtlükten oluşan, çok çeşitli konuları işleyebilen ve genelde “aaxa” biçiminde uyaklanan nazım biçimidir.
- Aşk, sevgi, yiğitlik, evlat sevgisi, toplum olayları ve ölüm gibi temaları işleyen bir türdür.
- Hecenin 7’li kalıbı ile söylenir.
- Bir dörtlükten oluşur.
- İlk iki dize hazırlıktır; yani doldurmadır.
- Asıl maksat son iki dizelerde söylenir.
- Kafiye örgüsü aaxa şeklindedir.
- Dört dizeden fazla olan maniler de vardır.
- İki kişinin karşılıklı söyledikleri manilere “deyiş” denir.
Mani Çeşitleri:
-Düz Mâni (Tam Mâni): Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Uyakları cinassız mânilerdir.
Keten gömlek giyemem
El sözüne uyamam
Bir dilbere kul oldum
Fakat adın diyemem
2-Kesik (Cinaslı) mâni: Birinci dizedeki hece sayısı 7’den az olan ve cinaslı kafiye ile kurulan manilerdir.
Yara sızlar
Ok değmiş yara sızlar
Yaralının halinden
Ne bilsin yarasızlar
**********************************************
Yâr sana
Gam çekme deli gönül
Bulunmaz mı yâr sana
Çünkü ferhat’ım dersin
Şu dağları yarsana
3-Yedekli mâni (Artık Mâni): Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mâni de denir.
Derdim var beller gibi
Söylemem eller gibi
Kalbimin hüzünü var
Yıkılmış iller gibi
Gözlerimden yaş akar
Boşanan seller gibi
***************
Düşeli garip ile
Aşk ile düştüm dile
Dediler yazık sana
Yar seni bilmez bile
Düşürmesin kimseyi
Mevla böyle müşkile
*****************
İlkbahara yaz derler
Şirin söze naz derler
Kime derdim söylesem
Bu dert sana az derler
Kendin ettin kendine
Yana yana gez derler
-****************
4-Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği mânilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.
Karşıya kaban derler
Ökçeye taban derler
Kız hatırın kalmasın
Nişanlın çoban derler
Karşı kabansız olmaz
Ökçe tabansız olmaz
Niye hatırım kalsın
Sürü çobansız olmaz
Altınım alma beni
********************************************
Dillere salma beni
Götür sarrafa göster
Kalp isem alma beni
Altınım aldım seni
Dillere saldım seni
Sarraf seni neylesin
Beğendim aldım seni
5. Karşı-Beri Mâni: Konu bütünlüğü içinde ya bir kişi ya da karşılıklı iki kişi tarafından söylenen mânilerdir.
Erkek:
Gökte yıldız bir sıra
Sarılmış mor mintana
Benim gibi kul gerek
Senin gibi sultana
Kız:
Gökte yıldız bir sıra
Sırma ördüm mutana
Senin gibi er lâzım
Benim gibi sultana
- NİNNİ
*Anonim halk edebiyatı nazım biçimidir.
*Çocuğun uyumasının sağlanması ya da ağlamasının durması için, sade bir dille ve hece ölçüsüne göre (7’li, 8‘li) ezgili olarak söylenen şiirlerdir.
*Söyleyeni belli olmayan bu ürünler dörtlüklerden ve nakarat bölümlerinden oluşur.
*Özel bir ezgi ile söylenir.
*Ninniler, genellikle maniye benzer.
*Bir dörtlükten meydana gelen bir çeşit türküdür.
*Ninni, Divan ü Lügati’t Türk’de “balubalu” diye adlandırılır. Öteki Türk boylarında değişik isimler verilmiştir.
Ninni Örneği:
Bebeğim kocaman, onu tutamam.
Ninniler söylerim, hiç uyutamam.
Oynayıp gülüyor, bizi süzüyor.
Mamasını yemiyor, beni üzüyor.
- AĞIT
*Hem anonim halk edebiyatı hem de âşık edebiyatı nazım biçimidir.
*Ağıt, genellikle bir ölümün ya da üzüntü veren bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür.
*Doğal afetler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir.
*Genellikle “uzun hava”, “kırık hava” denilen ezgilerle söylenir.
*Ağıt söylemeye “ağıt yakma”, ağıt söyleyenlere ise “ağıtçı” denilmektedir.
*Ağıtın İslamiyet öncesi edebiyattaki adı “sagu”, divan edebiyatındaki adı ise “mersiye”dir.
*Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir.
*Ölçü ve uyak düzeni genellikle türkülerle aynıdır.
*Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır. En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir.
Ağıt Örneği:
Ayvalıktan indirdiler
Kamyonlara bindirdiler
Öğlen ikindi arası
Hacı beyi öldürdüler
Mezarına mezarına
Kuşlar kondu mezarına
Hacı beyin kır atını
Çekin sultan pazarına
AŞIK TARZI HALK ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ
- Bu edebiyatın yaratıcıları usta – çırak ilişkisiyle yetişen gezgin âşık (ozan)lardır.
- Din dışı konuları işleyen ve “âşık” denen saz şairleri tarafından oluşturulan Halk edebiyatı türüdür.
- yy. ın sonlarına doğru halk, Anadolu’da göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başlamış; böylece Halk şiirinde “ozan”ın yerini “âşık”; “kopuz”un yerini “saz” almıştır.
- Âşık adı verilen halk şairleri tarafından oluşturulmuştur.
- Âşıklar genellikle okuryazar değillerdir.
- Âşıklar, köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir.
- Konu,“genellikle doğal güzellikler, aşk, sosyal olaylar, ayrılık, özlem, ölüm, yoksulluk vb.”
- Hece ölçüsünün 7,8,11’li kalıpları çok kullanılmıştır.
- Daha çok yarım kafiye kullanılmıştır. Cinaslara yer verilmiştir.
- Şiirlerin son dörtlüğünde şairin mahlası(veya adı) kullanılmıştır.
- Kullanılan dil halk dilidir. Söyleyiş yalın, sade ve özlüdür.
- Âşık edebiyatına ait şiirler, meraklı dinleyiciler tarafından “cönk” adı verilen defterlerde toplanmıştır.
- Cönkler, bir çeşit şiir antolojisi sayılabilir.
Âşık edebiyatı nazım biçimleri: “Koşma, semai, varsağı, destan”
Âşık edebiyatı nazım türleri: “Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt”
1. KOŞMA
- Âşık Edebiyatı’nın en sevilen ve en yaygın olarak kullanılan şiir biçimidir.
- Koşmalar genellikle lirik konularda söylenir.
- Dörder mısralık bölümlerden oluşur.
- Dörtlük sayısı genelde üç ile beş arasında değişir. Altı dörtlükten oluşan koşmalar da vardır.
- 11’li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da vardır.
- Sözlü Türk Edebiyatın’daki koşuk nazım şeklinin devamı niteliğindedir.
- Koşmalarda değişik kafiye örgüleri kullanılır. En yaygın kafiye örgüsü: abab cccb dddb cccb … veya; aaab cccb dddb… veya; xaxa bbbc ccca ddda… şeklindedir.
- Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer.
- Koşmalar konu yönünden Divan Edebiyatı’ndaki Gazel ve şarkı’ya benzer.
- Türk Edebiyatı’nın tanınmış koşma şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni, Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah’tır.
- Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem” gibi türlere ayrılır.
- Aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler.
Koşmalar konularına göre dört çeşittir:
a) Güzelleme: İnsan, hayvan ve tabiat güzelliklerinin anlatıldığı koşmalara denir. En ünlü şairi Karacaoğlan (17. yy) dır.
b) Koçaklama: Yiğitçe bir anlatımla söylenen, kahramanlık ve savaş konulu koşmalardır. Bu türün en başarılı sanatçıları Köroğlu (16. yy) ve Dadaloğlu (19.yy)’dur.
c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik yönlerinin ele alınarak, bunların eleştirildiği koşmalardır. Aynı konunun işlendiği şiirler Divan Edebiyatı’nda hiciv, Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta yergi olarak adlandırılır. Bu türün ünlü ozanı Seyrani (19. yy)’dir.
d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel bir ezgiyle söylenen koşmalardır. Ölüm konulu şiirlere Sözlü Türk Edebiyatı’nda Sagu, Divan Edebiyatı’nda Mersiye adı verilir.
Âşık Veysel (1894 – 1973)
- yüzyıl halk şiirinin son büyük temsilcisidir.
- Küçük yaşta gözlerini kaybeden şair, dünyaya gönül gözüyle bakmıştır.
- Ömrünü sıkıntılarla, derin acılarla, evlat hasretiyle geçiren ozan buna rağmen son derece neşeli ve nüktedan bir kişiliğe sahiptir.
- Halk geleneği anlayışına konu, sanat, ahenk açısından yenilik getirmiştir.
- Şiirlerinin kaynağı halkın yaşadığı gelenek olup şiirlerinde güzelliğe sevdalı, insan sevgisi üzerine kurulmuş bir anlayış vardır.
Eserleri: Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın
- SEMAİ
- Hece ölçüsünün 8’li kalıbıylasöylenir.
· Koşma gibi kafiyelenir. Kafiye düzeni abab(aaab), cccb, dddb şeklindedir.
· En az 3, en fazla5-6 dörtlükten oluşur.
· Kendine özgü bir ezgisi vardır.
· Koşmada işlenen temaların ve konuların hepsi, semai de kullanılır. Semaide genellikle doğa, sevgi, güzellik, gurbet, ayrılık gibi duygusal ve lirik konular işlenir.
· Koşmada ayrılan yönleri; bestesi ölçüsü ve dörtlük sayılır. - Halk şiiri nazım türleri semailerde de kullanılır.
· Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer de vardır. Bunlar Divan şiirine özenmiş şairler tarafından söylenmiştir.
ÖRNEK:
SEMAİ
İncecikten bir kar yağar,
Tozar Elif Elif deyi,
Deli gönül abdal olmuş,
Gezer Elif Elif deyi.
Elif’ im uğru nakışlı,
Yavrı balaban bakışlı,
Yayla çiçeği kokuşlu,
Kokar Elif, Elif deyi.
2. VARSAĞI
· İlk olarak Toroslarda yaşayan Varsak boyundaki ozanlar tarafından kullanılmıştır.
· Kendine özgü bir bestesi vardır.
· Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe bir hava duyulur.
· Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir.
· Diğer nazım şekillerinden farklı “bre, behey, hey” gibi ünlemlere yer verilmesidir.
· Hayattan ve talihten şikâyet işlenir. Koşma ve semailerde işlenen konuların aynısı işlenir.
· Karacaoğlan’ın varsağıları ünlüdür.
ÖRNEK:
Bre ağalar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
3. DESTAN
“Yiğitlik, savaş, deprem, yangın gibi toplumsal açıdan önemli konuların işlendiği bir türdür.
· Nazım birimi dörtlüktür. (En uzun 100 dörtlük olanları vardır.)
· Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır. Son dörtlükte şair mahlasını söyler.
· Kendilerine özgü bir söyleyişi vardır. Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır.
· Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir.
· Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı ‘’en ünlüsüdür’’.
NOT: Âşık edebiyatındaki destanla olay çevresinde gelişen Oğuz Kağan, Ergenekon gibi destanlar karıştırılmamalıdır.
DİVAN EDEBİYATI (KLASİK TÜRK EDEBİYATI)
Türklerin İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları bir edebiyattır.
“Klasik Türk Edebiyatı”, “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Havas Edebiyatı” adları ile de anılır.
Belirli ilkeler çevresinde gelişen bu edebiyat; şairlerin, şiirlerini “Divan” denilen yazma kitaplarda toplamalarından dolayı daha çok “divan edebiyatı” adıyla ifade edilmektedir.
DİVAN ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ
- Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
- Nazım birimi beyittir. Dörtlük ve bentlerle yazılan şiirler de vardır.
- Konular oldukça sınırlıdır: “İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri, kadın, şarap, din ve tasavvufla ilgili konular ile bazı felsefi düşünceler” en çok işlenen konulardır.
- Tüm şairlerin kullandığı mazmunlar (klişeleşmiş, kalıplaşmış sözler) aynıdır. “servi ” ”boy” yerine; “ok”, “kirpik” yerine kullanılır.
- Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamamlamalara sıkça yer verilir.
- Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Parça bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu işler.
- Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemlidir.
- Kafiye, göz içindir. Genellikle tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
- Şiire başlık konmaz. Her şiir, redif veya türünün adı ile anılır.
- İnsanın iç dünyasına yönelik, soyut ve kitabî bir edebiyattır.
- Özgün değil taklitçidir. (Arap ve Fars edebiyatları etkisindedir.
- Nazım biçimi olarak gazel, kaside, rubai gibi Arap ve Fars edebiyatlarından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi tuyuğ ve şarkı gibi; divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
- Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir.
- Divan şiirinde konudan çok konunun işlenişi (üslup, anlatım ) önemlidir. Aynı konu, birçok şair tarafından değişik biçimlerde anlatılmıştır.
- Şiirde en küçük nazım biçimi tek dizeden oluşur. Bir manzum parça içinde yer almayan böyle dizelere “mısra-ı azâde” denir.
- Şiirde; tasavvuf, Türki-i Basit (Basit Türkçe),
- Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme akımlarının etkileri görülür.
- Divan şiirinde Âşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip heceyle birer şiir denemesi yapmışlardır.
DİVAN ŞİİRİ NAZIM ŞEKİLLERİ | |
BEYİTLERLE KURULANLAR | BENTLERLE KURULANLAR |
· GAZEL · MÜSTEZAT · MESNEVİ · KASİDE · KIT’A
|
BENT SAYISI TEK OLANLAR (TEK DÖRTLÜKTEN OLUŞANLAR)
· RUBAİ · TUYUĞ BENT SAYISI BİRDEN FAZLA OLANLAR (MUSAMMATLAR) · ŞARKI · MURABBA · TERKİB-İ BENT · TERCİ-İ BENT · MUHAMMES · TERBİ (Dörtleme) · TAHMİS (Beşleme) · TARDİYE · TAŞTİR (Beşleme) |
Divan Şiiri Nazım Şekilleri:
- GAZEL
- Aşk, şarap, eğlence, ayrılık, felsefi ve didaktik düşünceler, ölüm gibi lirik konuların işlendiği şiir türüdür. Konu yönünden halk şiirindeki “koşma”ya benzer.
- Türk edebiyatına Arap edebiyatından girmiştir.
- Aruzun her kalıbıyla yazılabilir.
- İlk beytine ‘matla’ son beytine ‘makta’ denir.
- En güzel beyte “beytü’l-gazel” denir.
- Son beyitte şairin mahlası yer alır. Makta beytine “Tac-beyit” de denir.
- Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna “yek-ahenk gazel” denir.
- Genellikle gazelin beyitleri arasında konu birliği yoktur.
- Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse “yek- avaz gazel” denir.
- Beyit sayısı 5-15 beyit arasındadır.
- Kâfiye düzeni aa,ba,ca,da,ea şeklindedir.
- Aşkın verdiği mutluluğu, sıkıntıyı, sevgiliden yakınmayı, sevgiliye karşı yakarışları, içli ve duygulu olarak anlatan gazellere “âşıkâne (garami, lirik) gazel” adı verilir. Divan edebiyatında bu alanın tek temsilcisi Fuzûli’dir.
- Genellikle içkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı konu olarak işleyen gazellere “rindâne gazel” denir. Bu türde en başarılı sanatçı Bâki’dir.
- Kadını ve aşkın güzelliklerini konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellere “şûhâne gazel” denir. Nedim bu yoldaki gazelleriyle tanınmıştır. Bu tür gazellere “Nedimâne gazel”de denir.
- Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere “Hikemî gazel” denir. Nâbi bu tarz gazelleriyle ün kazanmıştır.
Gazel Örneği:
Benî candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı
Kamû bîmârınâ cânan devâ-yî derd eder ihsan
Niçin kılmaz manâ derman menî bîmâr sanmaz mı (Fuzuli)
- KASİDE
- Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere denir.
- Arap edebiyatından geçmiştir.
- Kafiye düzeni gazelin kafiye düzeniyle aynıdır.
- İlk beytine “matla”; son beytine “makta” denir
- Şair matla beytini kasidenin her hangi bir yerinde yineleyebilir.
- Birden fazla matla beyti olan kasidelere “zatü’l- metali” denir.
- Kimi kasidelerde fahriye ve tegazzül bölümleri olmayabilir. Ama diğer bölümlerin bulunması zorunludur.
- Kimi zaman kasideyi oluşturan beyitlerin dize ortalarında uyaklı olduğu görülür. Bunlara “musammat kaside” denir.
- Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir.
- En güzel beytine “beytü’l kasid”denir.
- En az 31en fazla 99 beyit olur
KASİDENİN BÖLÜMLERİ
Nesib ya da Teşbib: Kasidenin ilk bölümüdür. Bahar mevsimi, kış manzaraları betimlenir ya da kurban ve Ramazan Bayramı anlatılır. Genellikle kasidenin en uzun ve sanatlı bölümüdür. Kasidelere ismini veren bölümdür.
Girizgâh: Nesib bölümünden asıl konuya geçişi ifade eden bir veya birkaç beyittir. Nükteli, ince sözlerin söylendiği bölüm.
Methiye: Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır. Asıl bölümdür.
Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.
Tegazzül: Kasideyle ayni ölçüde ve uyakta gazel yazılır.
Dua: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması, ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.
Kasideler işledikleri konuya göre çeşitli isimlerle de anılmaktadır:
— Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasideler.
— Münacaat: Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan kasideler.
— Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.
— Methiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.
— Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.
— Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.
— Fahriye: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları kasidelerdir.
Kaside Örneği:
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su (Fuzuli – Su Kasidesi)
- ŞARKI
- Besteyle okunmak için yazılan, dörder dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.
- Halk edebiyatındaki türkünün etkisiyle oluştuğu söylenebilir.
- Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.
- Birinci dörtlükte 2. ve 4. diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır. Bu dizelere nakarat denir.
- Miyan: Her dörtlüğün üçüncü dizesidir. Şarkının daha çok en güzel, en dokunaklı dizesini oluşturur.
- Kafiye örgüsü abab, cccb, dddb … veya aaaa, bbba, ccca
- Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
- Lale Devri’nde (18.yy.) gelişmiş ve yaygınlaşmıştır.
- Günlük hayat, aşk, sevgi gibi konular işlenir.
- Şarkı türünün en büyük şairi Nedim’dir.
- Cumhuriyet döneminde Yahya Kemal de bu türde şiirler yazmıştır.
Örnek:
Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan
Mâ-i tesnîm içelim çeşme-i nev-peydâdan
Görelim âb-ı hayât aktığın ejderhâdan
Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a (NEDİM)
- RUBAİ
- Rubai, edebiyatımıza İran edebiyatından geçmiştir.
- Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
- Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
- Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.
- Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.
- Genelde mahlasız şiirlerdir.
- Halk edebiyatındaki maniye benzer…
- Ömer Hayyam bu türün en önemli şairidir.
Rubai Örneği:
Esrarını dil zaman zamân söyler imiş
Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş
Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâne
Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş
(Azmizade Hâletî)
- KIT’A ve MÜSTEZAT
Divan edebiyatında mesnevi, gazel ve kasideden başka kıt’a ve müstezat nazım biçimleri de beyitlerle kurulmaktadır.
Kıt’alar, xa-xa şeklinde kafiyelenen iki beyitlik bir nazım biçimidir.
Müstezad ise gazel beyitlerinin her bir dizesine bir kısa dize eklenerek aruzun özel bir kalıbıyla yazılır.
“Hint üslubu, Hint tarzı” anlamına gelen Sebk-i Hindî, İran’dan Hindistan’a gelen İranlı şairlerce geliştirilmiş; daha sonra Nâilî, Neşâti, Şeyh Gâlip gibi bazı divan şairlerini de etkisi altına almış bir akımdır.
Bu anlayışla yazılan şiirlerde anlam olabildiğince kapalı; dil oldukça ağır, sanatlı, süslüdür. Soyut konular (özellikle tasavvuf) daha çok ele alınmıştır.
EN ÖNEMLİ DİVAN ŞAİRLERİ:
Hoca Dehhani ile başlayan bu geleneğin en tanınmış sanatçıları arasında
- yüzyıldaAhmedî, Süleyman Çelebi
- yüzyılda Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati
- yüzyıldaFuzuli, Baki, Hayali Bey, Taşlıcalı Yahya
- yüzyıldaNef’i, Nabi
- yüzyılda Nedim, Şeyh Gâlip
- yüzyıldaEnderunlu Vâsıf vb. sayılabilir
Hatta Şeyh Galip, divan şiirinin son büyük temsilcisi olması yönüyle Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
HOCA DEHHANİ
- Anadolu’da Divan şiirinin ilk temsilcisi, din dışı divan şiirinin kurucusu sayılır.
- Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Konya’da Selçuklu sarayına girmiş, 3. Alaaddin’in emriyle 20.000 beyitlik “Selçuklu Şehnamesi”ni yazmıştır.
- Vatan hasretini yansıtan şiirlerini Divan’ında toplamıştır.
- Arapça, Farsça ve Türkçeye aynı değeri verir.
AHMEDİ (1134-1413)
- yüzyılın en çok eser veren, divan edebiyatının kurulmasında büyük rolü olan bir şairdir.
- Türkçeyi iyi kullanır, nazım tekniğine hâkimdir.
- İskendername ve Cemşüd ü Hurşit adlı mesnevileri ünlüdür.
FUZULİ (1495-1565)
- Asıl adı Mehmet’tir.
- Tüm yaşamını Irak topraklarında geçmiştir.
- Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.
- Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır.
- Divan edebiyatının en lirik şairidir.
- Aşkı kendine özgü bir üslupla ve bütün boyutlarıyla işlemiştir.
- Şiirlerinde özellikle tasavvufu işlemiştir. Şiirlerinde aşk acısıyla kıvranırken, bu acılardan duyduğu mutluluğu dile getirir.
- “Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur.” düşüncesindedir.
- Gazel ve kasideleriyle tanınmıştır. Kendinden sonra gelen divan şairleri, şiirde onun seviyesine yaklaşabilmek için şiir yazmaya çalışmışlardır.
- Şikâyetname ve Su Kasidesi çok ünlüdür.
- FUZULİ ESERLERİ:
Türkçe Divan, Arapça Divan, Farsça Divan
Leyla ile Mecnun
Hadîkatü’s Süedâ
Beng ü Bâde
Mektuplar (Mektûbât)
Enisü’l Kalb
Heft Cam (Sâkiname)
Sıhhat u Maraz
Sohbetü’l Esmar
Rind ü Zahid
Risale-i Muamma
Hadis-i Erbain Tercümesi
SU KASİDESİ’NDEN BEYİTLER
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre suÂb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra suZevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra suVehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara suSuya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
…
SU KASİDESİ İNCELEMESİ (KISACA)
Nazım Birimi: | Beyit (32 beyit) |
Nazım Şekli: | Kaside |
Nazım Türü: | Naat |
Teması: | Hz. Muhammed’e duyulan sevgi ve özlem |
Kafiye Düzeni | aa/ba/ca/da/ea/fa… |
Ölçüsü: | Aruz ölçüsü |
Kaside Bölümleri: | Nesib:2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15
Girizgâh: 16,17,18. Beyitler Tegazzül: (Bu bölüm yok) Methiye: 19, 20. beyitler Fahriye: 30. beyit Dua: 31, 32. beyitler |
BAKİ (1526 – 1600)
- İstanbul’da doğmuş, yaşamış ve ölmüştür.
- Adı, Abdülbhâkî’dir. Bakî, onun mahlasıdır.
- Ömrü boyunca, önemli devlet görevlerinde bulunmuş, ancak, en çok istediği şeyhülislâmlık görevine bir türlü ulaşamamıştır.
- yy.da “Sultanu’ş-Şuara” adıyla anılmıştır.
- Şiirlerde tasavvufa yer vermemiştir.
- Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır
- Gazel türünün tanınmış şairlerindendir.
- Dili kullanmada başarılıdır. Şiirlerinde İstanbul Türkçesini kullanmıştır.
- Divan şiirinin tüm kurallarını, edebi sanatları şiirde ustaca kullanmıştır.
- Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır.
- Söz sanatlarını başarıyla kullanır. Türkçe Divanı ile nesir türünde Fezailü’l-Mekke adlı eseri vardır. Divanındaki Kanuni Mersiyesi (terkib-i bend ) önemlidir.
NEF’Î (1582-1636)
- Asıl adı Ömer’dir, Erzurumludur. İyi bir eğitim görmüştür. Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.
- Divan şiirinin en büyük övgü ve yergi şairidir.
- Övdüğünü göklere çıkarır; kötülediğini yerin dibine sokar.
- Kasideleriyle tanınır. Dili süslü ve sanatlıdır.
- Vezir Bayram Paşa’yı hicvetmesi nedeniyle boğdurularak öldürülmüştür.
- Hicivlerini “Sihâm-ı Kazâ” isimli eserinde toplar. Bunun dışında Türkçe ve Farsça Divanları vardır.
NEDİM (1681-1730)
- Nedim 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış, devrinin ilk büyük şairidir.
- Lale Devri’nin en büyük şairidir.
- İyi bir eğitim görmüştür, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
- Necati, Baki, Şeyhülislam Yahya ve kısmen Nabi’den sonra “Mahallileşme akımı” nın en güçlü temsilcisidir.
- Divan şiirine yeni anlatım olanakları kazandırdı.
- Hep din dışı konular işlemiştir.
- Yaşadığı toplumu, Lale Devri İstanbul’unu yansıttı.
- Divan şiirine yerli ve renkli bir hava getirdi.
- Hece ölçüsüyle bir de türkü yazdı.
- En çok şarkı yazan şairdir. Şarkı türünün en güzel ve coşkulu örneklerini vermiştir.
- Çok okunan ve beğenilen kasideler yazmasına rağmen, gazel ve şarkılarıyla tanındı.
- Genellikle aşk, sevgili, şarap, zevk ve eğlence konularını işledi.
- Mesnevisi yoktur.
ŞEYH GALİP (1757-1799)
- Şeyh Galip, Nedim’den sonra divan şirinin en son zirvesi ve divan şirininin son büyük şairi olarak kabul edilmektedir.
- Ayrıca divan şiirinin en son şairlerinden de birisi olmaktadır.
- Nabi ve Nedim’den sonra yetişen bu büyük şairimiz şiirde yeni anlam, hayal ve mazmun üretme amacını taşıyan Sebk-i Hindi tarzını en iyi anlayarak bu tarzın verdiği ilhamla şiirde yeni mazmunlar, semboller, hayaller, söyleyişler ve buluşlar ortaya koymayı başarmıştır.
- Şeyh Galip, Sebk-i Hindi akımının en güçlü şairdir. Eserleri: Divan, Hüsn ü Aşk…