
- ÜNİTE HİKAYE
HİKÂYE ÜNİTESİ KONULARI
- Dede Korkut hikâyesi
- Halk hikâyesi
- Mesnevi
- Tanzimat Dönemi hikâyesi
- Millî Edebiyat Dönemi hikâyesi
HİKÂYE NEDİR?
Hikâye, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları veya durumları ilgi çekici bir biçimde anlatan kısa yazılardır. Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alan düz yazı türüdür. Bir hikâyede olay ya da durum söz konusu olmalı; kişilere bağlanmalı, olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilmeli; bunlar sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla ortaya konmalıdır.
Not: Hikâyede, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
Hikâyenin unsurları: Olay örgüsü, kişiler, mekân ve zaman
Hikâyede Planı: Serim, düğüm, çözüm
HİKAYE TÜRLERİ
Durum ( Kesit ) Hikayesi:
- Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz
- Belli bir sonucu da yoktur.
- Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir.
- Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
- Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehovolduğu için “Çehov tarzı hikâye” de denir.
- Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.
Olay öyküsü “Maupassant tarzı öykü”
- Bu tarz öykülere “klasik vak’a öyküsü”de denir.
- Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
- Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
- Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir.
- Bu teknik, Fransız sanatçıGuy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir.
- Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
HATIRLAYALIM
Hikâye ile İlgili Kavramlar
Konu: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin konusunu oluşturur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder.
Tema: Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin yalnızlık, aşk, göç, yoksulluk, umut, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir
Çatışma: Hikâyelerde, farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Örneğin Dede Korkut Hikayeleri’nin en bilinenlerinden Deli Dumrul‘da Deli Dumrul – Azrail – güç çatışması; Hz. Ali cenknamelerinde genelde müslim-gayrimüslim (müslümanlarla müslüman olmayanlar) iyi-kötü çatışmaları vardır. Metindeki çatışmalar hikâyede okuyucunun merak duygularını sürekli diri tutup bir gerilim ortamı yaratır.
KISACA TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE
- Hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat Dönemi’nde Batı’dan girmiş ve bu türün ilk örnekleri bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.
- Edebiyatımızdaki ilk yerli hikâye örnekleri Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığıLetâif-i Rivâyât ve Kıssadan Hisse’dir. (1870)
- Batılı anlamda ilk hikâye Sami Paşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler”adlı eseridir.
- Türk edebiyatındaÖmer Seyfettin Maupassant (Mopasan) tarzı hikâyenin, Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir.
TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE TÜRÜNÜN GELİŞİMİ
DEDE KORKUT HİKÂYELERİ
- Destan geleneğinden halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünüdür.
- Asıl adı“Kitab-ı Dede Korkut Âlâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” şeklindedir.
- Hikâyelerde anlatılan olayların 9-11. yüzyıllar aralığında oluştuğu ve hikâyelerin 15. yüzyılın sonunda yazıya geçirildiği görüşü yaygındır.
- Dede Korkut hikâyelerinde Oğuzların kendi iç mücadeleleri, kuzeylerinde yaşayan düşmanlarla yaptıkları mücadeleler, çeşitli olağanüstü varlıklarla karşı verilen mücadeleler ve aşk konuları işlenmiştir.
- Hikâyelerde nazım(şiir), nesir (düz yazı)iç içedir. Nazım kısmında belli bir ölçü yoktur. Yarım uyak ve aliterasyonlar boldur. Kahramanların karşılıklı konuşmaları genellikle nazım bölümlerinde verilmiştir.
- yüzyılda kimliği bilinmeyen bir sanatçı tarafından derlenerek yazılmıştır.
- Hikâyeler birbirlerinden bağımsız olmakla beraber çoğunlukla kahramanları ortaktır.
- Dil, oldukça sade
- Aliterasyonlara sıkça yer verilmiştir.
- Zaman zamanolağanüstü varlık (Tepegöz gibi) ve olaylara yer verilmiştir.
- Hikâyelerde az da olsa masal ve destan unsurlarıgörülür..
- Anlatım açık, yalın ve duru Kesinlik ifade eder.
- Hikâyelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
- Dede Korkut’un kimliği hakkında kesin bilgiler yoktur.
- Dede Korkut simgesi, hikâyelerin değişmeyen motifidir. Oğuz boylarının başı derde girdiğinde veya sevinçli bir durumu olduğunda “Oğuz bilicisi”Dede Korkut’a danışır; o ne derse o yapılırdı. Çocuklara ad konulacağı zaman Dede Korkut çağrılırdı.
- Bu hikâyeler, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir.
- Dede korkut Hikâyelerini ilk kez, Kilisli Rıfat Bilge, Dresden yazmasının bir kopyasına dayanarak 1916’da yayımlamıştır.
- Eserin yazma nüshaları Almanya’nın Dresden ve Vatikankitaplıklarındadır.
Dede Korkut Hikâyelerinin adları şöyledir:
Dirse Han Oğlu Boğaç Han
2. Salur Kazan’ın Evi Yağmalanması
3. Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek
4. Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olması
5. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
6. Kanlı Koca Oğlu Kanturalı
7. Kazılık Koca Oğlu Yegenek
8. Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi
9. Begin Oğlu Emren
10. Uşun Koca Oğlu Segrek
11. Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkarması
12. İç Oğuz’a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldüğü
HALK HİKÂYESİ NEDİR? ÖZELLİKLERİ
- Âşıklar tarafından anlatılan manzum ve mensur bölümlerden oluşan anonim ürünlerdir
- Hikâyelerde konu çoğunlukla aşktır. Bunun yanı sıra İslam’ı yayma düşüncesi ile yapılan savaş ve mücadelenin anlatıldığı kahramanlık konulu hikâyelerde vardır. Bu dönemde din ve tasavvuf düşüncesi de hikâyelerde önemli bir yer tutar.
- Dil sade, anlatım açıktır.
- Hikâyeler anonim Aynı hikâyenin birden çok varyantı bulunur.
- Hikâyelerde şiir ve düz yazı karışıktır.
- Hikâye anlatıcısı olan ozan, halk âşıkları duygunun en yoğun olduğu bölümlerde şiir, türkü okur.
- Dinin etkisi ile anlatılarda sihir ve büyünün yerini keramet ve mucizeler alır.
- Olağanüstü özellikler azalmıştır.
Türk Halk Hikâyelerinin Bölümleri
Fasıl:Anlatıcının hikâyeye geçmeden önce dinleyiciyi anlatılacak olaylara hazırlamak için birtakım şiirler, türküler okuduğu, tekerlemeler söylediği bölümdür.
2. Döşeme: Hikâyede olay anlatımına geçmeden önce anlatıcı kişi ve olay mekânlarını tanıtır. Hikâye zamanından bahseder. Çeşitli rivayetlere değinir.
3. Asıl Konu:Hikâyenin özünü oluşturan olaylar anlatılır. Çoğunlukla asıl kahramanların öncesi ile hikâyeye başlanır. Bir arayış söz konusudur.
4. Sonuç, Dua: Bu bölümde hikâye ya mutlu ya da mutsuz biter. Çoğunlukla âşıklar birbirine kavuşamaz. Vuslat öte dünyadadır. Halk hikâyelerinde sadece Âşık Garip mutlu biter.
Hikâye mutlu bitiyorsa “Duvak Kapama” denilen bir muhammes türkü söylenir.
5. Efsane: Hikâyelerin sonunda gerçek hikâyeden bağımsız olaylar anlatılır. Bunlar kavuşmanın öteki dünyada olduğunu anlatmaya yöneliktir. Efsanelerde sevgililerin mezarlarında iki gül biter. Bu güller kutsal günlerde birbirine sarılır veya mezar çevresinde iki kavak ağacı büyür; bu ağaçlara iki kuş konar ve ötüşürler.
Halk hikâyeleri konularına göre üçe ayrılır.
- Aşk Hikâyeleri: Toplum hafızasında uzun süre yaşayan aşkların hikâyeleştirildiği sevgi temalı halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Kerem ile Aslı, Arzu ile Kanber, Tahir ile Zühre, Ercişli Emrah ile Selvihan, Elif ile Mahmut, Derdiyok ile Zülfüsiyah örnek verilebilir.
- Dinî Temalı Kahramanlık Hikâyeleri: Tarihe mal olmuş kahramanları veya dinsel açıdan önemli kabul edilen erdemli kişileri konu edinen halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Danişment Gazi ile ilgili hikâyeler, Van Kalesi, Hz. Ali ile ilgili hikâyeler örnek verilebilir.
- Destani Halk Hikâyeleri: İçinde destana ait bazı özellikleri barındıran halk hikâyeleridir. Bu hikâyelere Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu Hikâyesi örnek gösterilebilir.
“Kerem ile Aslı” hikâyesi gerek Anadolu’da gerekse diğer Türk boyları arasında çok sevilen bir halk hikâyesidir. Bu sebeple yazma, matbu ve sözlü varyantları geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Hikâye, manzum-mensur karışık yazılmıştır. Şiirler genellikle kahramanların duygu durumunu yansıtmak amacıyla kullanılmıştır. Hikâyenin kahramanı Kerem, XVII. yüzyılda yaşadığı sanılan bir saz şairidir. Aslı’yı bulmak için gurbete düşer. Bazı anlatımlarında Aslı’ya kavuşurken bazılarında kavuşamadığı görülür. Kerem ile Aslı, zengin kelime hazinesi, atasözü ve deyimleri ile önemli bir halk hikâyesidir.
Halk Hikâyelerinin Kaynakları
- Türk kaynaklı hikâyeler:Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Emrah ile Selvihan.
- Arap kaynaklı hikâyeler:Yûsuf u Züleyhâ, Leyla ile Mecnun. Hint-İran kaynaklı hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne.
- Hint-İran kaynaklı hikâyeler: Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne.
CENK-NAME NEDİR?
Cenk-nâme, yani gazavat-nâme türü Türk edebiyatında başta Hz. Ali olmak üzere Hz. Muhammed, sahabeler etrafında dönen; genellikle Müslümanlarla, Hristiyanlar ve dine inanmayanlar arasında cereyan eden; hadiseleri, mübalağalı, mucizevî ve gerçekleşmesi mümkün olmayan olaylarla anlatan edebî bir türdür.
Hazreti Ali çevresinde teşekkül eden cenknâmeler, 13. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında tercüme, telif ve adapte yoluyla işlenmiştir. Sözlü gelenekte var olan cenknâmeler, daha sonra yazıya
geçirilmiştir. Cenknâmelerin büyük bir kısmının günümüzde yeniden ele alınıp hikâyelere konu edilmesiyle bu eserler, modern Türk hikâyeciliğine kaynaklık etmiştir.
Cenknâmeler; şekil bakımından nazım, nesir veya nazım-nesir karışık olarak kaleme alınmıştır.
Hz. Ali, olaylarda sürekli sahnede kalan örnek cengâver-gazi tipini temsil etmektedir. Müslim-gayrimüslim mücadeleleri fikri üzerine kurulmuş cenknâmelerde Müslim ve gayrimüslim olmak üzere iki tip vardır. Somut veya hayalî varlıklar cenknâmelerde sürekli sahnededir.
MESNEVİLER
İran edebiyatından Türk edebiyatına geçen Mesnevi, aruzun kısa kalıplarıyla yazılan, beyitlerle yazılan ve her beytin kendi arasında kafiyeli olduğu, genellikle bir olayın anlatıldığı nazım biçimidir. Kelime anlamı ikili, ikileme olan mesnevi türünde her beyit kendi içinde kafiyelenir.
Divan edebiyatı şairleri tarafından oldukça sevilen mesnevi türü, Türk edebiyat tarihinde önemli yeri olan bir tür olarak karşımıza çıkar. Türk edebiyatında mesnevinin bu kadar çok sevilmesinin ve tutulmasının nedeni ise; her beytin kendi arasında kafiyeli olması, konu ve beyit sınırlamasının olmaması, aruzun kısa kalıplarıyla yazılmış olmasıdır.
Divan şiirinde en çok kullanılan türlerden olan mesnevi özellikleri aşağıdaki gibidir.
Mesnevi özellikleri
- İkili, ikişer anlamlarına gelir.
- İran edebiyatından bizim edebiyatımıza geçmiştir.
- Beyit sayısı bakımından herhangi bir sınırlama yoktur ancak 30 beyiti aşmayacak şekilde de mesnevi yazılmıştır.
- Herhangi bir konu sınırlaması bulunmamaktadır. Daha çok aşk ve kahramanlık konuları işlense de bu türde dinî, tasavvufi, ahlaki eserler ve manzum sözlükler de yazılmıştır.
- Her beyit kendi arasında kafiyelidir. Kafiye şeması; aa, bb, cc, dd,ee, ff… şeklindedir.
- Aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
- Divan şiirinin diğer türlerinin aksine beyitler arasında konu bütünlüğü vardır. (Mesneviler bir olay anlattıklarından beyitler arasında anlam bütünlüğü olmak zorundadır.)
- Mesneviler konularına göre sınıflandırılır:
- Destansı mesneviler ve kahramanlık mesnevileri (İskendername),
- Aşk konulu mesneviler(Hüsrev ü Şirin, Leyla ve Mecnun),
- Din konulu mesneviler(Vesiletü’n – Necat, Hüsn ü Aşk)
- Ahlaki konulu mesneviler(Kutadgu Bilig),
- Eleştiri-mizah mesneviler(Harname)…
- Bir şairin yazdığı beş mesneviye Hamse denir. Beş mesnevi yazan şair hamse sahibi olarak adlandırılır. Türk edebiyatında Ali Şir Nevai, Taşlıcalı Yahya Bey hamse sahibi şairlerdendir.
- Savaş konuları işleyen mesnevilere Gazavatname, bir şehrin güzelliklerini anlatan mesnevilere ise Şehrengiz denilmektedir.
- Türk edebiyatında yazılan ilk mesnevi 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutadgu Bilig adlı eserdir.
- Türk edebiyatında en meşhur mesnevilerin başında ise 13. yüzyılda Mevlana tarafından yazılan Mesnevi adlı eser gelmektedir.
- Türk edebiyatında modern hikâye ve romanın varlığından önce bu türlerin yerini mesneviler tutmuştur. Bu nedenle Türk edebiyatı 19. yüzyılda romanla tanıştığından pek yabancılık çekmemiştir.
Mesnevinin Bölümleri
- Dibace:Mesnevinin ön sözüdür. Manzum veya mensur olabilir.
- Tevhid: Allah’ın birliği ve bütünlüğü anlatılır.
- Münacaat:Allah’a yalvarış ve yakarışlarda bulunulur
- Naat: Muhammed (S.A.V.) övülür
- Miraciye: Miraç olayı anlatılır
- Medh-i çihar-yâr-i güzîn:Genellikle dört halife övülür. Dört halife dışında devrin büyükleri de övülebilir.
- Medhiye:Mesnevinin sunulacağı kişiye övgüler bulunur.
- Sebeb-i telif: Mesnevinin yazılış nedeni belirtilir.
- Âğâz-ı dâstan: Mesnevinin asıl konusunun bulunduğu bölümdür.
- Hatime: Mesnevinin bittiğini belirten bölümdür.
Mesnevinin bölümlerini genel anlamda üç başlıkta sınıflandırabiliriz:
Genellikle bir mesnevide bulunması gereken bölümleri şu üç başlık altında toplamak mümkündür:
- Giriş Bölümü: Mesnevi, şairinin biçim gerekliliklerini yerine getirdiği kısımdır. Yazım amacı bu bölümde ifade edilir.
- Konunun İşlendiği Bölüm: Asıl konunun işlendiği bölümdür. Bu bölüm mesnevilerin konusuna göre farklılık gösterir. Mesnevilerde ana konu işlenirken bazen ana konuyla bir şekilde bağlantılı başka konular da kısaca anlatılır; sonra tekrar asıl konuya dönülür.
- Bitiş Bölümü: Mesnevinin adı, bazen şairi, kaç beyit olduğu, nerede ve ne zaman yazıldığı gibi bizzat şairi tarafından verilmiş bilgiler de genellikle bu bölümde yer alır. Bu bilgiler edebiyat tarihimiz açısından son derece önemlidir. Bitiş bölümü, bazen şairlerin eser hakkındaki değerlendirmelerini de içerdiği için ayrı bir değer taşır.
Türk Edebiyatında Mesnevi
Türk edebiyatında ilk mesnevi, 11. yüzyılda Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig “Kutlu Olma Bilgisi” adlı eseridir.
13. yüzyılda Mevlânâ Celâleddin Rumî’nin, yazıldığı nazım şekliyle anılan büyük eseri, Mesnevî-i Mânevi’si Farsça olduğu hâlde, Türk şairleri üzerinde yüzyıllar boyunca bıraktığı geniş etkisi bakımından sözü edilmeye değer çok önemli bir eserdir. Bu yüzyıl sonunda Şeyyad Hamza’nın Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi edebiyatımızın ilk aşk mesnevisidir.
Türk Edebiyatının Önemli Mesnevileri:
- Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip)
- Mesnevi (Mevlana)
- İskendernâme (Ahmedi)
- Vesilet-ün Necat (Süleyman Çelebi)
- Harnâme (Şeyhi)
- Leyla vü Mecnun (Fuzuli)
- Hüsrev-ü Şirin (Şeyhi)
- Hüsn-ü Aşk (Şeyh Galip)
- Mantık-ut Tayr (Gülşehri)
- Hayriyye (Nabî)
TANZİMAT DÖNEMİ HİKÂYELERİNİN ÖZELLİKLERİ
- İlk hikâyelerdemeddah tarzının etkisi ve tekniği görülür
- Eserler genelde duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur.
- Yanlış Batılılaşma(alafrangalık özentisi) tutsaklık, cariyelik, zorla evlendirilme, kadın-erkek eşitsizliği, ahlaki ve sosyal konular sıklıkla işlenmiştir.
- Başlangıçta Fransız hikâyecileri örnek alınmıştır.
- Tanzimat 1. Dönem sanatçıları romantizm etkisiyle ve toplumu bilinçlendirmek amacıyla edebi eserleri bir araç olarak kullanmışlardır, bu yüzden eserlerin çoğu teknik açıdan kusurludur.
- Halka seslenen yazarlar nispeten sade dille; aydın kişilere seslenen yazarlar ise ağır bir dille yazmışlardır.
- Tanzimat edebiyatı birinci döneminde “romantizm”, ikinci dönemde ise “realizm” ve “natüralizm”akımının etkisi görülür.
- Olayların geçtiği mekânlar çoğunlukla İstanbulve semtleridir.
- Eserlerde kişiler romantizmin etkisiyle tek yönlü ele alınmıştır. İyiler tamamen iyi, kötüler de tamamen kötüdür.
- Yer ve çevre tasvirleri çoğu zaman eseri süslemek için yapılmıştır.
- Hikâyeler gazetelerde bölümler halinde yayımlanarak (tefrika) okuyucuya ulaştırılmıştır.
Başlangıçta Fransız hikâyecileri örnek alınarak birçok hikâye denemesi yapılmıştır. Bu dönemde hikâyeciliğinde “sosyal sorunlar, kadın-erkek eşitsizliği, Batılışlaşma sorunu ve ahlaki meseleler” konu olarak sıklıkla işlenmiştir. Özellikle bu dönemde hikâyeciliği ile ön plana çıkan Ahmet Mithat Efendi bu konulara ağırlık vermiştir.
1870’li yıllarda ilk hikâye denemelerine başlayan yazarımız olan Ahmet Mithat Efendi, Türk Edebiyatı’ndaki ilk hikâye örneklerini “Kıssadan Hisse” ve “Letaif-i Rivayat” eserleriyle verir. Yazar bu öyküde konularını daha çok günlük yaşamdan ve tarihten almakla birlikte sosyal sorunlara da eğilmiştir.
- İlk hikâye örneğimiz Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-i Rivayat” adlı kitabıdır.
- Batılı tarzdaki ilk hikâyemiz ise Sami Paşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı kitabıdır.
SERVETİFÜNUN HİKÂYESİ GENEL ÖZELLİKLERİ (1896-1901) (Yazılıya dahil değil)
- “Sanat sanat içindir.” anlayışına bağlı kalınmış, halka seslenmek düşünülmemiştir.
- Maupassant tarzı (olay hikâyesi)hikâye tercih edilmiştir
- Aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık ve ümitsizlikgibi bireysel temalar işlenmiştir.
- Olaylar genelde İstanbul’da geçer. (II. Abdülhamid devrinde gezi özgürlüğü olmadığından sanatçılar, İstanbul dışındaki yerleri yeterince tanıyamamışlardır.
- Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların kullanıldığı, tasvir tahlillerin yapıldığı, edebi açıdan ustalık isteyen bir dil kullanılmıştır.
- Geleneksel hikâye tarzı bırakılmış, Batılı tarzdahikâyeler yazılmıştır.
- Realizm ve natüralizmetkileri görülür.
- Teknik kuvvetlenmiş, gereksiz tasvirler yapılarak ya da gereksiz bilgi verilerek hikâyenin akışı kesilmemiştir.
- Yazar eserde kişiliğini gizlemiştir. Olaylar yazarın gözüyle değil, eser kişilerinin bakış açısıyla verilmiştir.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ HİKÂYE (1911-1923)
Tanzimat’ta başlayan Servetifünun’da olgunlaşan hikâye, Millî edebiyat Dönemi’nde dilde sadeleşme hareketleriyle bir hayli gelişmiştir.
Millî Edebiyat Dönemi, 1911’de Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik’te çıkardıkları Genç Kalemler dergisiyle başlayıp 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasına kadar devam etmiştir. Bu dönem edebiyatının temelinde Türk dilinin sadeleştirilmesi çalışmaları yatar. Bu dönemde yazılan hikâyelerin en belirgin özelliği, sade bir dille yazılmış olmalarıdır. Ömer Seyfettin, “Yeni Lisan” makalesinde millî edebiyatın millî dille oluşabileceğini savunmuştur ve hikâyelerinde sade bir dil kullanmıştır.
Milli Edebiyat Dönemi Hikâyenin Özellikleri:
- Hikâyeler teknik olgunluğa erişmeye başlamış; olay, zaman, mekân, kişi ve anlatım bir bütünlük içerisinde verilmiştir.
- Millî edebiyat hikâye yazarları her şeyden önce İstanbul’un dışına çıkarak yani Anadolu’ya giderek Anadoluinsanı konu edinmişlerdir.
- Bu dönem hikâyecileri eserlerinde yurt sorunlarını gözleme dayalı olarak anlatmıştır.
- “Sanat toplum içindir.”anlayışıyla eserler verilmiştir.
- Genellikle yazarlar, kendi yaşadıkları zamanı hikâyelerinde kullanmışlardır.
- Özellikle o dönemde olaylar, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı veya Kurtuluş Savaşı zamanlarında geçmektedir. Bazen de millî şuur ve Osmanlı döneminin güçlü olduğu zamanlardan hikâyeler yazmışlardır.
- Bu dönemde en çok işlenen konular; yurtseverlik, cehalet, halkın çektiği acılar, çağdaşlaşma ve geri kalmışlıkgibi temalardır.
- Hikâyenin teknik bakımdan geliştiği bu dönemde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
- Gözlemle birlikte gelen tasvir, hikâyelerde kusursuzca uygulanmıştır.
- Bu dönemin hikâyelerinde kişi kadrosu zenginleşmiş, toplumun her kesiminden insan hikâyelerde işlenmiştir. Kahramanlar, hem ruhsal hem de fiziksel betimlemeleriyle yaşadıkları çevre içerisinde işlenmiştir
- Millî Edebiyat Dönemi yazarları, hikâyelerini “Maupassant (Olay Hikâyeciliği)” tekniğine göre yazmışlar ve kendilerinden sonraki hikâyecilere bu konuda örnek olmuşlardır.
Millî Edebiyat Dönemi’nin başlıca hikâye yazarları Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur.
BİYOGRAFİLER
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1913) (2. Yazılı konusu)
- Tanzimat edebiyatının EN POPÜLER(HALKÇI) EN ÜRETKEN yazarıdır.
- Tanzimat edebiyatında halk üzerinde en çok etkili olan sanatçıdır. Halka okuma alışkanlığı kazandırmaya çalışmıştır. Bunda başarılı olmuştur.
- Eserleriyle toplum için “hace-i evvel”(ilk okul hocası)olmuştur. Türk edebiyatında onun kadar eser veren başka bir sanatçı yoktur; bu nedenle “yazı makinesi” olarak tanınır.
- Ahmet Mithat’a göre; edebiyat bilginlerin daha önce araştırıp bulduklarını halka yayan bir araçtan başka bir şey değildir. Eserlerinde halkın anlayabileceği sade bir dil kullanmıştır.
- Roman, makale, öykü, anı, tiyatro, gezi, tarih, hukuk, felsefe, coğrafya, ziraat, iktisat gibi birçok alanda eser vermiştir.
- Romanları teknik açıdankusurlu Olayın akışını kesip araya girerek bilgi verir; gereksiz açıklamalar yapar. Tarih, polisiye, macera, aşk, yanlış Batılılaşma ve cariyelik gibi birçok konuda roman yazmıştır. Romanların isimleri bile konuları hakkında bilgi vermiştir. Olaylar bazen yazarın hiç görmediği yerlerde geçer.
- “Halk için roman”çığırını edebiyatımızda o açmıştır.
- Romantizm akımının etkisinde kalmıştır.
- Öykü ve romanlarındameddah tekniğinden yararlanmıştır.(olayın akışını kesip bilgi verme)
- Türk edebiyatında ilk öykü örneklerini vermiştir. (Letâif-i Rivâyât)
- Gazetecilik yönü de vardır. Tercüman-ı Hakikat, Bedir, Devir gazetelerini çıkarmıştır. Dağarcık ve Kırkambar adlı dergileri de çıkarmıştır.
- Evinde kurduğu küçük bir matbaada eserlerini basmıştır.
- “Esrar-ı Cinayet” adlı romanı edebiyatımızda ilk polisiye roman sayılır.
ESERLERİ:
Önemli Romanları
Hasan Mellâh yâhud Sır İçinde Esrar (1874)
Hüseyin Fellah (1875)
Felatun Bey ile Rakım Efendi (1875)
Karı-Koca Masalı (1875)
Paris’de Bir Türk (1876)
Karnaval (1881)
Dürdâne Hanım (1882)
Esrâr-ı Cinâyât (1884)
…
Önemli Öyküleri
Kıssadan Hisse (1870)
Letâif-i rivayet
Yeniçeriler (1871)
Ölüm Allâhın Emri (1873)
Bir Gerçek Hikâye (1876)
SAMİ PAŞAZÂDE SEZAİ (1860-1936) (2. Yazılı konusu)
- Edebi Kişiliği
- Edebiyatımıza ilk küçük hikayeyi getiren Tanzimat edebiyatı roman ve öykü yazarıdır.
- Romanımızı realizme yönelten bir sanatçıdır.
- Birçok türde eser vermesine rağmen asıl ününü realist roman ve hikayeleriyle kazanmıştır.
- Batılı anlamdaki ilk hikaye örnekleri olanKüçük Şeyler onun eseridir.
- Sergüzeştadlı romanı Fransız realizminin izlerini taşır. Esir ticaretinin sosyal hayattaki yeri realist bir yaklaşımla anlatılır. Eserde, Dilber adlı bir kızın yaşam mücadelesi ve Nil Nehri’ne atlayarak intihar etmesi anlatılır. Sanatçı, Servetifünun romanına bu eseriyle zemin hazırlamıştır.
- Hikaye ve romanlarında halkın içinden kahramanları, kendi dilleri ve günlük yaşamlarıyla vermiştir.
- Hikayelerinde romanlarından daha güçlü bir teknik vardır.
- Şiirderomantizmin roman ve hikayelerinde realizmin etkisi görülür.
- Sami Paşazade Sezai “sanat için sanat”anlayışını benimsemiştir.
ESERLERİ:
ROMAN: Sergüzeşt (1889)
ÖYKÜ: Küçük Şeyler (1892)
OYUN: Şir (Arslan, 1879)
SOHBET-ELEŞTİRİ-ANI: Rumuzu’l- Edeb (1900), İclal (1923)
ÖMER SEYFETTİN (1884 – 1920) (2. Yazılı konusu)
- Maupassant (klasik vak’a hikayesi) tarzı olay hikâyeciliğinin bizdeki en büyük ismidir.
- Hikâyeciliği meslek olarak gören ilk sanatçıdır.
- Genç Kalemler dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan”makalesiyle dilin sadeleştirilmesi gerektiğini savunmuştur.
- Uzun cümlelerden, söz oyunlarından, yabancı sözcük ve tamlamalardan kaçınmış, konuşma ve yazı dili arasında bir uyum kurmaya çalışmıştır.
- “Toplum için sanat”anlayışıyla milli değerlere yönelmenin önderliğini yapmıştır.
- Realizmakımının etkisi altındadır.
- Hikâyelerinde milli’ bilinci uyandırma ve güçlendirme amacı taşımıştır.
- Mizahtan da yararlanarak toplumdaki aksayan yönleri eleştirmiştir; bu bakımdan hikâyeleri toplumsal hiciv karakteri taşır.
- Konuşma dilini yazı diline uygulamayı amaçlamıştır.
- Hikâyeleri teknik açıdan zayıftır, tasvirlere, psikolojik tahlillere önem vermez, daha çok olayı ön plana çıkarır.
- Hikayelerinin konularınımillî tarih (daha çok Osmanlı tarihi), çocukluk anıları, askerlik anıları ve günlük hayat oluşturur.
- Kısa cümlelere dayanan okurun dikkat ve heyecanını canlı tutan bir anlatımı vardır.
- Hikâyelerinde menkıbe, efsane, destan, halk fıkraları ve tarihten yararlanmıştır.
- Kitaplaştırmadığı az sayıda şiiri de vardır.
- Efruz Bey ve Yalnız Efe adlı eserleri “uzun hikâye”, “roman” olarak da değerlendirilmektedir.
- 150’den fazla hikayesi vardır.
ESERLERİ:
Yalnız Efe, Ashâb–ı Kehfimiz, Harem, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Falaka, Beyaz Lale, Gizli Mabed eserlerinden bazılarıdır.